Hiç şüphe yok ki İslâm ümmeti Allah’a bağlı bir topluluktur. Müslüman olmayan diğer ümmetler ise şeytanın bağlısıdırlar. Dolayısiyle İslâm ümmeti ile diğer ümmetler arasında bir dostluk ve karşılıklı yardımlaşma bahis mevzuu olamaz, Zira evvelemirde aralarında itikadı bir ortaklık yoktur. İtikad bakımından bir ortaklık olmayınca hedef ve gaye bakımından da bir ortaklık bahis mevzuu olamaz. Tabiatı itibariyle ceza ve sorumluluk yönünden de bir iştirak söz konusu değildir.
Islâm ümmetinin kendi arasında birlik olup karşılıklı tavsiye ve öğütlere dayanarak Allah’ın doğru yoluna gitmesi hidayete ererek kendisini diğer ümmetlerden ayıran ve müstakil bir ümmet vasfına sahip kılan hususiyetlere sarılması gerekir.
Bütün bunlardan sonra kendileri hidayet yoluna devam ettikleri müddetçe çevrelerinde bulunan insanların sapıklığa düşmesi onları asla ilgilendirmez.
Şu kadar var ki bunu söylerken İslâm ümmetinin insanları lopluca hidayete davet etmek hususundaki mükellefiyetinden vaz geçmesini söylemek istemiyoruz. Müslümanların kendi dinlerini ve şeriatlarını diğer milletlere duyurmamalarını kastetmiyoruz. Müslümanlar yeryüzünde İslâm nizamını hâkim kıldıktan sonra üzerlerine düşen vazife bütün insanları o nizama davet etmektir. Onları hidayete erdirmek için çalışmaktır. Bunlar yapıldıktan sonra doğrudan doğruya insanların üzerinde hâkimiyeti kurup aralarında adaletli hükmetmek husu kalıyor. O insanlarla dalalet ve cahiliyet ikliminde yüzen kimselerin arasını ayırmak hususu kalıyor.
İslâm ümmetinin Allah’ın huzurunda kendi nefsinden mesul olması ve kendisi hidayette olduğu müddetçe de başkalarının sapıklığının kendisine zarar vermemesi emri maruf ve nehyi münker hususunda gösterilecek eksikliklerden dolayı asla muhasebe edilmiyecekleri manasına gelmez. Ayrıca bu marufu emir ve münkeri nehiy hususunda bütün insanlığa tebliğ vazifesini yerine getirmemesinden dolayı muhasebe edilmiyeceği manasını taşımaz. Emri marufun ilk başlangıcı Allah a teslim olmak, Allah’ın şeriatinin hükmüne boyun eğmek ve islam olmaktır. Kötülüğün başlangıcı ise cahiliyetin kucağına yatıp. Allah’ın hâkimiyetine ve şeriatına tecavüz etmektir. Cahiliyet idaresi putçu idaredir. Put ise Allah’ın hükmünden ve hakimiyetinden başka her nevi hükmün adıdır. İslâm ümmeti önce kendi nefsine hâkim olmak, sonra bütün insanlara hakim olmak vazifesi ile mükelleftir. Âyeti kerîmede bahis mevzuu edilen mesuliyetin hududunun açıklanmasından maksat eskiden bazı kimsselerin anladığı —şimdi de bir takım modernistlerin sandığı gibi— mümin olan fert kendi doğru yolda olduğu müttedetçe başkalarına karşı marufu emir ve münkerden nehiy vazifesi ile mükellef olmaması demek değildir. Ayrıca İslam ummeti doğru yolda bulunduğu müddetçe çevresinde bulunun insanlar sapıklığa da dalmış olsalar yeryüzünde Allah'ın şeriatını hâkim kılmakla mükellef olmadıkları manası taşımaz,
Hiç şüphesiz bu âyeti kerîme gerek fertten, gerekse milletten şerre karşı açılan mücadelede dalalete karşı mukavemet te ve zulme karşı muharebede mesuliyet duygusunun düşmesini temin etmez. Ayrıca bütün zulümlerin en büyüğü Allah'ın \ ulûhiyetini tecavüz edip, hâkimiyetini gasp etmek ve İnsanları Allah’ın şeriatından başka şeriatların kulu kölesi yapmaktır. Bu büyük kötülüğün yanı sıra ve bu kötülük ayakta durduğu müddetçe gerek ferdin gerekse milletin kendisinin doğru yolda bulunması hiç bir mana ifade etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder