30 Mart 2016 Çarşamba

PEYGAMBERİN METODU

insanlar sadece Allah’ın kullandır. Ve (¿1 VI 4İI V) «Allah’tan baş-

hn ilâh yoktur» sancağı yükselmeden de Allah’tan başkasına kul olmaktan kurtulamıyacaklardır... Kendi dininin inceliklerine iyice vakıf olan Arapların (¿\VUlV) «Allah’tan başka ilâh yoktur»

cümlesinden anladıkları gibi... Allah’tan başkasının hâkimiyeti yoktur. Allah’tan başka kimse şeriat vazedemez... Allah’tan başka Kimsenin kimse üzerinde saltanatı yoktur... Bütün sulta Allah’ındır... diye anlayarak...

Islâmın istediği cinsiyet, akideye bağlı cinsiyettir. Ve onda Arap, Acem, R o m a ’lı herkes müsavidir... Bütün cinsler ve renkler Allah sancağının altında eşittir...

İşte yol budur...

*

PEYGAMBERİN METODU

Resulullah (S.A.V.) bu dini getirdiği zaman Arap cemiyeti servet dağılımı ve adaleti yönünden bir cemiyetin düşeceği en alt noktada bulunuyordu... Çok az bir azınlık malı ve ticareti elinde bulunduruyordu. Faiz yiyor ve her geçen gün kazancı ve malı artıyordu. Ekseriyeti teşkil eden büyük bir çoğunluk ise açlık ve sefalet içinde yüzüyordu. Servet sahibi olanlar ayni zamanda şeref ve yer sahibi idiler de... Ellerinde mal bulunmayan çok büyük bir çoğunluk ise malla birlikte şeref ve yerini de kaybetmişti...

Hazreti Muhammed (S.A.V.) İçtimaî bir bayrak açarak eşrafa (yüksek tabakaya) karşı isyan eder, harb çıkarabilirdi... Ve gayesini durumun düzeltilmesi, zenginlerin elinde bulunan malların alınıp, fakirlere verilmesine kadar ilerletebilirdi.

Şayet Resulullah (S.A.V.) bir gün olsun böyle bir davet ileri sürseydi, Arap cemiyeti hemen iki safa bölünürdü. O zaman büyük bir çoğunluk yeni yapılan davet ile birlik olur ve mal mülk sahiplerinin hâkimiyetine karşı çıkarlardı. (¿\V\4İI V) dâvasına karşı,bir takım olağanüstü bir kabiliyete sahip kişilerin dışında bir çok kimselerin ufkuna yücelemediği insanlar bir saf halinde duracaklarına, mal ve mülk sahiplerine karşı çıkarlardı
Denilebilir ki, Hazreti Peygamber o şekilde hareket ederek ekseriyeti kendi tarafına çekebilir, hâkimiyeti eline alarak azınlığı teşkil edenleri yenip, temizledikten sonra... Eline geçen kuvvet ve hâkimiyeti gönderilişindeki esas gayeyi teşkil eden tevhid akidesini yerleştirmek için kullanabilirdi... İnsanları önce kendi kuvvetinin kulu yaptıktan sonra Allah’ın saltanatına kulluk ettirebilirdi...
(2016**Bu günkü müslümanların görüşüde bu.Aynı zihniyet.)

Fakat Allah yüce Resulü’nü asla böyle bir yöne tevcih etmiyor. Çünkü O, hem bilen, hem de hükmedendir...

Bütün bunları yaptırtmıyordu, çünkü çıkar yolun bu olmadığını çok iyi biliyordu... Ayrıca Hak Tealâ cemiyet içerisinde sosyal adaletin alem şumûl bir itikadî mefküreden doğması gerektiğini çok iyi biliyordu. Bu inanç sisteminde bütün meselelerin Allah’ın emirlerine göre ayarlanması gerektiğini, Allah’ü Tealâ’nın vereceği hükme göre gelir dağılımının âdilâne olması icab ettiğini, cemiyet. içerisinde sosyal dayanışmanın hâkim olması, alanın da verenin de Allah’ın koyduğu bir nizamı infaz etmenin gönül huzuruna ermesi gerektiğini, Allah’a itaat hususunda hem dünyada, hem âhirette iyilik ve hayra nail olma isteğinin hâkim bulunması icabettigini gayet iyi biliyordu... Ancak böyle olursa; gönüller hırsla yanıp 
kavrulmaz, kalbler kinle dolup taşmaz. Bütün işler kılıç ve kırbaç altın da korku ve dehşet içinde normal seyrini takib etmez... Kalbler fesad bulmaz, ruhlar boğukluk hissetmez. Kısacası (Jil Vl a)1 V) «Allah’tan başka ilâh yoktur» esasından başka esaslar üzerine kaim olan cemiyetlerdeki korkunç âkibetler müşahede edilmez...

Resulullah (S.A.V.) ın peygamber olarak gönderildiği sıralar da Arap Yarımadası’ndaki ahlâkî seviye en alt noktasında bulunuyordu. Bu arada cemiyetin bedevi kesiminde işlenmemiş faziletin de eksik sayılmazdı.

Zulüm cemiyette en fazla yaygın olan bir haldi. Bunu şair 
Z ü b e yir; hikmet dolu mısralarında şöyle ifade ediyordu:

Kendi çevresinde silâhıyla kuvvet bulmayan kişi yıkılır.

insanlara zulmetmeyen kimseler mutlaka zulme uğrar.

Bir mütearefe haline gelen : «Zâlim de olsa, muzlum da olsa kardeşine yardım et» sözü bu durumu gayet güzel dile getirir.

*************
(Maide 2) Pek çok türü olan bu ilâhî görevin bir nevi de,  larla ve zâlimlerlelaşmaktır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), mazlumların yanı sıra zâlimlerle yardımlaşmayı da içine alan emirlerinde şöyle buyurmuşlardır; "Zâlim de olsa mazlum da olsa, mü'min kardeşine yardım et." Bu emre muhatap olan Müslümanlardan biri sorar; "- Ey Allah'ın Elçisi! Mü'min kardeşime mazlumken yardım ederim.Bunu anlarım, ama zâlimken ona nasıl yardım ederim? - Onun zulmetmesine engel olursun. Zulmüne mani olmak ona yardım etmektir."1
ZULMÜN ANLAMI VE TÜRLERİ 
Mazluma ve de zâlime yardım görevimizi kavrayabilmek için zulüm ve yardım kavramlarına açıklık getirmek gerekir. Sözlükte "Bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymak" olan zulüm, sözlükteki bu anlamıyla irtibatlı olarak Kur'ân ve Sünnet'de geniş bir anlam yelpazesi içinde kullanılmaktadır. Özetlersek zulüm; Allah'a ait olan vasıfları, insanlara ve kurumlara yamamak olan Şirk'ten, fertlerin ve toplumun haklarına tecavüz etmeye ve de yüklendiğimiz ilâhî görevleri yapmamaktan yasaklandığımız ilâhî haramları işlemeye kadar pek çok çeşidi içerir. 

MAZLÛM KİMDİR VE ONA NASIL YARDIM EDİLEBİLİR?

Mazlum, ücreti kısılan, ödenmeyen veya haksız olarak işten atılan bir işçi veya yükselmesi engellenen ve sürgün edilen bir memur olabilir. Onlara yardım, mümkün olan kişisel veya kurumsal atılımlarla, mağduriyetlerinin giderilmesidir. Mazlum, yaralı bir kişi olarak karşımıza çıkabilir. Ona yardım, onu bir hastaneye ulaştırmaktır. Mazlum; özbeöz hakkını kanıtlayamayan bir mağdur olarak görülebilir. Ona yardım, yönlendirme, aracılık yapma, şahitlikte bulunma gibi çeşitlilik arz edebilir. Mazlum, özel hayatına müdahale edilen, telefonları dinlenen, tehdit edilen, resmi kurumlarca işkenceye uğratılan bir insan olabilir. Ona yardım, ilgilileri bilgilendirme, toplumu demokratik yöntemlerle harekete geçirme şeklinde yapılabilir. Mazlum; göçe mecbur bırakılmış bir mülteci, hukuksuz kanunların mahkum ettiği bir tutuklu olabilir. Onlara yardım, şartların gerektirdiği konut, eşya, parasal ve psikolojik yardım olabilir. Mazlum, inancını yaşamak istediği için örneğin; örtülü olduğu, namaz kıldığı, alkol almadığı için okulundan uzaklaştırılan, kurumundan atılan bir kişi olabilir. Onlara yardım da ilgilileri uyarmak demokratik baskı grupları oluşturmak, iş vermek, yasalar hazırlamak olabilir.

ZÂLİM KİMDİR VE ONA NASIL YARDIM EDİLEBİLİR? Mazlumlar ve onlara yardımlarla ilgili olarak verdiğimiz örnekleri sizler daha da çoğaltabilirsiniz. Mazlumlarla ilgili olarak verilen ve de verilebilecek örnekler, yaşadığımız dönemlerin zâlimlerini göstermekte ise de, biz zâlimleri ve onlara yardımı da misallendirmeye çalışalım. Zâlim; karaborsacı olabilir. Ona yardım, uyararak, söz geçirilemiyorsa ihbar ederek zulmünü engellemektir. Zâlim; sarhoş veya hızlı araba kullanan bir kişi ise ona yardım, kuralları hatırlatma, yetkili isek ceza kesmektir. Zâlim; kanunsuz yetki kullanan bir siyasî, bir idareci olabilir. Ona yardım, öğüt vermek, yargıya başvurmak, daha üst mercilere şikayet etmek, toplumsal bilinci harekete getirmekle yapılabilir. Zâlim; çıkar için, makam için ve de şöhret için ilâhî hakikatleri gizleyen veya saptıran bir ilâhiyatçı, gerçekleri örten bir bilim adamı olabilir. Onlara yardım, öğüt vermek, yanlışlarını düzeltmek, halkı bilgilendirmek ve kanıtları varsa art niyetlerini belgelemektir. Zâlim; kişisel haklara mütecaviz bir fert veya medya mensubu, şu veya bu sebeple adaletsiz kararlar alan bir hakim olarak da karşımıza çıkabilir. Onlara yardım, haksızlıklarını dile getirerek, hukuki yollara başvurarak zulüm yapamaz duruma getirmektir. Zâlim; bilinçli mü'minlerin nakdi yardımları ve de oylarıyla oluşturduğu imkânları gerçek ve yaygın istişareden yoksun, bencil ve muhteris eylemleriyle harcayan, dâvâ adamı görüntülü kişi olabilir. Ona yardım, yapılanın yanlışlığını ihlasla açıklamak, mü'minlere hıyanet olan bu zulmü yapamamaları için tepkilerimiz ve oylarımızla yetkilerini elinden almaktır. Zâlim; namaz ve zekât gibi ilâhî emirleri, içki ve faiz gibi kutsal yasakları çiğneyen, nefsine acımasız kişi olabilir. Ona yardım, örnek olmak, sabırla güzel öğüt vermek ve zaman zaman da tavır koymaktır.
YASALAR VE KURUMLAR DA ZÂLİMLEŞEBİLİR
Verilen misallerden anlaşılacağı üzere zâlimler, fertler olabildiği gibi kurumlar, yasalar ve hükümetler de olabilmektedir. Bu sebeple mazlumlara ve zâlimlere yardım, fertlerin güç sınırlarını da aşabilmektedir. Yardım görevimizi yapabilmek için ferdi atılımlar yanı sıra, çok güçlü demokratik baskı grupları, sivil örgütler kurmak ve desteklemek zaruridir. Bunun için Kur'ân'ımızın adâlet içerikli, "marûfa" yönlendirecek, zulüm türlerini içeren "münker"den sakındıracak bir topluluğun oluşturulmasını amir olan hükmünü siyasî, kültürel ve hukuki nitelikli sivil örgütleri oluşturup yaşatmak olarak, doğru bir şekilde çok boyutlu olarak algılamalıyız.2 

ZÂLİME YARDIM ÖNCELİKLİDİR

Zulüm nerede ve kime karşı işlenirse işlensin, karşı çıkmakla yükümlüyüz. Yüce Peygamberimizin "Mazlum da olsa zâlim de olsa, mü'min kardeşine yardım et" buyurarak, Müslümanı öne çıkarması, kendi inanç grubumuzdan başlamak daha etkili olabileceği içindir. Bilmemiz gereken pek önemli bir husus da, zâlime yardımın, yani onun zulmünü engellemenin, mazluma yardımdan öncelikli olduğu gerçeğidir. Zira zâlimin zulmünü engellemek, mazluma yardımdır. Bir diğer önemli sebep de, mazlumun uğradığı zulüm yalnızca dünyasını etkilerken, zâlimin zulmü ise onun hem dünyasını etkiler, hemde âhiret azabını örgüler. Dünya elemleri geçici, "Korkudan gözlerin yuvalarında dona kalacağı"3 âhiret azabı ise süreklidir. Yazımızı bir hadis-i şerifle bitiriyorum; "Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Zulme uğradığında onu yardımsız bırakmaz. Mü'min kardeşinin ihtiyacını giderenin, Allah ihtiyacını giderir. Müminin bir sıkıntısını giderenin Allah, Kıyâmet Günü uğrayacağı sıkıntılarından birini giderir. Onun ayıbını örtenin de Allah Kıyâmet Günü ayıbını örter.."4 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder