Pis ve haram olan şeyler çok da olsa insanın gözünü almaz, ruhunu bağlamaz.
Bu değer ölçüsünün bir başka fayda noktası da şudur: Bâtıl kabarıp böbürlendiği, ruhları büyülediği, çokluğu, dış görünüşü ve kuvveti ile bütün gözleri üzerine çektiği zaman... İşte o zaman her şeyi Allah’ın bu değişmez ölçüsü ile ölçen mümin bu kabarıp büyüyen bâtıla bakıp da elini birbirine çarpıp titremez, gözü kamaşmaz, değer ölçüsü bozulmaz. Ve o kabarıp büyüyen bâtılın karşısında hiç de göze görünmeyen, izi ve köpüğü bulunmayan, çevresinde ordusu ve cephanesi olmayan hakkı tercih eder ve seçer. Çünkü o haktır. O, hakkı seçmektedir... Sıfat ve zatından başka her şeyden tecerrüd etmiş olan hakkı tercih eder. Allah nizamındaki ağırlığından başka her türlü ağırlığını yitirmiş olan hakkı seçer... Zatî cemalinden ve sultasından başka her şeyini yitirmiş olan hakkı hakikati seçer.
Allahü Taâlâ bu ümmeti Kur’an metodu ile terbiye etti.
Resûlullah’ın (S.A.) kumandanlığında yetiştirdi. Allah’ın dinini bir emanet olarak alıp yüklenecek seviyeye geldiğini kabul edince... Evet sadece nefislerinde ve vicdanlarının derinliğinde değil bizzat hayatın içinde ve günlük yaşayışlarında, hayatın içinde çırpındığı her türlü arzu ve isteklerin, duygu ve temayüllerin arasında, çatışan menfaatlların, fertler ile cemiyetler arasına giren galibiyet ve yenilgilerin ortasında bu emaneti yüklenebileceklerini kabul edinceye kadar Peygamber’in kumandası altında ve Kur’an metodu ile yetiştirip terbiye etti. Ve bütün bunlardan sonra da umumî hayat okyanusu içinde beşeriyete kumanda etmek için üzerlerine yüklenilen ağır ve zor mükellefiyetler geldi
Muhtelif vasıta ve müessirlerle terbiye etti. Çeşitli imtihanlardan geçirdi. Farklı hükümler gönderdi. Ve hepsini de tek bir noktaya tevcih etti. Sonunda da bir fonksiyon icra etmelerini sağladı. Bütün bunlar bu ümmeti akidesi, düşüncesi, arzu ve istekleri, ahlâk ve hareketleri hüküm ve nizamları ile Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmak ve beşeriyete kumanda etme vazifesine hazır hale getirmekti... Ve Allahü Taâlâ irade buyurduğu
şeyleri bu ümmet ile tahakkuk ettirdi. Hiç şüphesiz ki emrini galip getiren O’dur... En sonunda yeryüzünde o parlak ve aydınlık şekli ile hayat Allah’ın dini üzerine kaim oldu. Meydana gelen bu vakıa gerçekleşmiş olan bir hayali temsil ediyordu . Ve her zaman da beşeriyet gerçekleşmiş olan o hayale ulaşabilmek imkânına sahiptir. Yeter ki ona ulaşmak için çalışsın 'sonra yardımcısı şüphesiz Allah olacaktır...
PRATİK NİZAM
Bundah sonra âyeti kerîmenin seyri İslâm cemiyetinin b-f biye edilmesi ile ilgili bir hususa yöneliyor. Müslümanların Mdj sûlullah’a karşı davranmaları gereken edeb tavrını bellıilyufj Haber verilmemesi gereken hususlarda sual sorulmanın un bil diriyor Zira sorulan hususlarda Peygamber (A.S ) açıkça ı'fl vab verse soranın hoşuna gitmeyecek veya üzerine /'ulun "ilse ceği kadar mükellefiyetler tereddüb edecek, yahut Alkili m m sanlara vüsat tanıdığı bir hususta veya kullarına ralımelindn dolayı hudutsuz bıraktığı bir mevzuda hududun daralma ına > bep olacak.
101 — Ey îman edenler, Allah'ın affettiği yylnrl kİ »,<ı«'i size açıklanırsa ve siz bunları Kur'an inerken »orup da hükmi size izhar olunursa fenanıza gidecektir— sormayın. Allah <« a f û r 'dur, Halim 'dir.
102 — Öyle mes'eleleri sizden evvel bir millet sordu da sonra o yüzden kâfir oldular.
Bazı kimseler Resûlullah (S.A.) henüz, hakkında ymn olması veya olmaması hususunda bir âyet nazil olmamış ula konularda sualler tevcih ediyorlardı., Veya Kur’an’ın özel olıııa geçtiği ve bıı özet olarak geçmesinde İlâhî bir hikmet l olona konularda ısrarla tafsilâtlı bilgiler istiyorlardı. Bazı kııotrlı de açıklanması zaruri olmayan hususlarda illâ da açıklama ı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder