(
İçin bu kadar dikkat sarfettiğinin, açıkça zorluklarla dolu olmasına rağmen diğer yolları tercih etmeyip bu yol üzerinde İsrar etmesinin ve bu meşakkatli yolu tercih etmesinin sebebi budur.
Kur’an-ı Azîmüşan’ın akide dâvasını tek başına ele alıp, akide esasları üzerine kaim olan nizamın tafsilâtlı kısımlarını, İçtimaî muameleleri tanzim eden hükümlerini genişçe anlatmaması hususu karşısında bu din yoluna kendisini adamış olan dâva adamlarının dikkat ve ibretle durup düşünmeleri gerekir...
Bu dinin tabiatı, bizzat böyle olmasını istemiştir. Bu dinde bütün esaslar tek bir ulûhiyet kaidesi üzerine oturur... Bu dinin bütün nizam ve hükümleri, bu büyük esastan fışkırır. Nasıl ki ulu ve büyük bir ağacın dalları birbirine girmiş, havada kol gezen uzun ve geniş bir bölgeye sahip bir ağacın köklerinin toprağının derinliklerine, gökteki uzanışı ve büyüklüğüne münasip şekilde kuvvetli olması icap ederse... Bu din de onun gibidir... Bu dinin koyduğu nizam, hayatın her cephesini içine alır. Büyük küçük her türlü beşerî münasebetleri idare eder. Sadece bu dünyada değil, âhiret âleminde de insan hayatını tanzim eder. Sadece görünen âlemlerde değil, insanın gözlerine kapalı olan, gayb dünyalarına da hükmeder. Sırf maddî ve zahirî olan münasebetlere değil, vicdanın derinliklerine iner, gizlilikler dünyasına dalar, niyetlere kadar uzanır.
Bu din büyük, parlak, her tarafa kol salmış müthiş bir müessesedir, öyleyse kökünün ve derinliğinin de bu derece geniş, ulu ve engin olması ve her tarafa yayılması lâzımdır...
Bu dinin esrar ve mahiyetinin bir tarafı bu. Kendi varlığının yapısını ve yüceliğini sınırlayan nizamı bu. Akide yapısını ve bu yapının yerleşmesini, akidenin âlemşümûllük kazanıp nefsin her noktasına kadar dalmasını temin eden nizamı bu. Bütün bunlar sağlam ve sarih olarak ortaya çıkmanın zarurî icabıdır. Ağacın gökte görünen kısmı ile toprağın derinliklerine kök salan kısmı arasındaki uygunluğun teminat unsurlarından birisidir bu.
(
kadar ulaştığı zaman, bununla birlikte aynı zamanda (
Bu kuvvetli nizam ile ortaya çıkan bu dinin tabiatının diğer bir tarafı da şudur: Bu din gerçekten pratik harekete müsait ve doğru bir dindir... Hayatın pratiğine hükmetmek için gelmiştir. O, pratik hayatı kendi hükmü altına almak için çalışır. Ya eski şekliyle devam ettirir, ya tadilât yapar, yahut ta kökten değiştirir. Bunun İçin de evvel emirde tek Allah’ın hâkimiyetini kabul eden bir cemiyette fiilen vuku bulması mümkün olan hallere hüküm koyar.
Bu din, bir takım faraziyelerle meşgul olan nazariyeler yığını değildir. Bu din, doğrudan doğruya pratikle ilgilenen bir nizamdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder