11 Mayıs 2016 Çarşamba

Allah’ın azabının korkutucu peygamberler geldikten sonra vuku bulacağını, Allah'ı kullarını zulümleri — şirkleri— yüzünden ikaz etmeden, gafletten uyandırıcı hükümlerini beyan etmeden azap etmeyeceğini belirtiyor.

Allah’ı yeryüzünde aciz bırakamaz. Onların O’ndan başka dostları da bulunmaz. İşte onlar apaçık sapıklıktadırlar.» 1

Buradaki sual ve cevabın da aynı kaideye dayalı olarak insanlarla birlikte cinlere de tevcih edilmiş olması mümkündür. Ama bu mesele tamamen Allah’ın kendi ilmine ait hususlardandır. Bunun ötesinde yapılacak araştırma ve çalışmalar hiçbir mana ve değer ifade etmez. Her ne şekilde olursa olsun cinlerden ve insanlardan mesul olan kimseler sualin geldiği tarzdan ibaret olmadığını idrâk etmiş durumdadırlar. Binaenaleyh bu sual zikredilenleri belirtme ve kaydetme gayesine mebnidir. Ayrıca tekdir etmek ve korkutmak esası da söz konusu olabilir. Bunun üzerine onlar tam bir itirafa başlıyorlar ve müstahak oldukları akibeti kendi dilleriyle ifade ediyorlar:

«Kendi hakkımızda şahidiz diyecekler»...

İşte burada sanki bir başka biri sahneye giriyor ve şöyle diyor:

«Dünya hayatı onları aldattı da kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahidlik ettiler»...

İşte bu durum onların dünyadaki hallerini belirtmektedir. Gerçekten de dünya hayatı onları aldatmış ve bu aldatma küfüre kadar götürmüştür. Sonra işte görüyorsunuz ya onlar kendi aleyhlerine şehadet etmektedirler. Artık münakaşa ve inkârın faydası yoktur. Bir insanın kendi nefsinde bu derece eziklik hissetmesinden daha korkunç bir âkibet olabilir mi? Kendi kendisini müdafaa edememesi, inkâra yeltenememesi ve bir kelime ile dahi olsa savunmasını yapamamasından daha acı ne olabilir? Şimdi Kur’an’ın hayretengîz üslubu karşısında bir lâhze duralım. Geleceğe dair beklenen manzarayı bir anda hazır duruma getirip, hali hazırdaki durumu ise uzak bir mazi perdesinin arkasına iten üslubun karşısında... Hiç şüphesiz bu Kur’an insanlara içinde hazır bulundukları ve alışarak yaşadıkları bu dünyada ve yeryüzünde okunmaktadır. Ancak Kur’an ahiret sahnesini dile getirirken o sahnenin hazır olduğunu, çok yakın bulunduğunu ve dünya manzarasının da eskiden geçmiş uzak bir maziden ibaret olduğu hissini vermektedir. Biz bu
durumda anlatılan bu sahnelerin uzak bir gelecekte, kıyamet gününde cereyan edivereceğini birden unutuyoruz. Ve o sahnenin şu anda karşımızda canlandığını ve gözler önüne serildiğini  hissediyoruz. Kur’an-ı Kerîm yaşanmakta'olan dünyadan söz ederken öyle bir üslup kullanıyor ki, sanki çok uzak bir tarihten söz ediyorum havasını veriyor:

«Dünya hayatı onları aldattı da kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler»...

İşte son derece hayretengîz bir hayal gücü...

Manzaraların sonunda âyeti kerîme hitabını Resulullah'a döndürüyor ve onun arkasındaki müminlerle birlikte bütün insanlar tevcih ediyor. İnsanlardan ve cinlerden şeytanları cezalandırma hususunda sadır olan bu hükmü dikkatle takip etmelerini ve bu yığınlarca insanın ateşe yuvarlanışını görmelerini ve kendilerine peygamberlerin getirdikleri kitabın Allah’ın âyetlerini Anlattığını ve kıyamet günü varacakları akibetlerden korkuttuğunu Kabullenmelerini belirtiyor. Bütün bunlardan sonra da, Allah’ın azabının korkutucu peygamberler geldikten sonra vuku bulacağını, Allah'ı kullarını zulümleri — şirkleri— yüzünden ikaz etmeden, gafletten uyandırıcı hükümlerini beyan etmeden azap etmeyeceğini belirtiyor. İşte şu âyetler onlara bunu anlatmaktadır. Ve korkutucu peygamberler de bu akibetlerden korkutmaktadır:


Allah’ın engin rahmeti insanlara peygamber göndermeden onların küfürleri ve şirkleri yüzünden azaplandırmamayı gerektirdi. Halbuki Hak Taâlâ insan fıtratına Rabbine yönelmeyi gerektirecek bütün duyguları ihsan etmiştir. Ama fıtrat bazen yolunu yitirebilir. Gerçi Hak Taâlâ insanlara Allah’a yönelecek yönü bulmaya yarayan akıl ve idrak gücünü vermiştir ama, akıl da bazen arzular baskısı altında yolunu yitirebilir. Gözler önüne serilen kainat kitabında Allah’ın varlığına dair deliller sunulmuştur. Ama beşer bünyesinde mevcut olan her türlü anlayış vasıtaları atalet uğramış olabilir. İşte bunun için Hak Taâlâ peygamberlerine beşer fıtratını bataklıklardan kurtarma vazifesini vermiş, insan aklını sapıkliklardan kurtarma, insan duygusunu ve hassaların körelmelerden koruma görevini yüklemiştir.

1 yorum:

  1. ŞEYTANIN MEVZİLENDİĞİ KONUM,DÜŞÜNME YETİSİ.Dostunu düşmanını tanıman için önce matematiksel ( işlenmemiş ham bilgidir) verilerini bilmen gerekir.
    Mâhiyeti,Bir şeyin içyüzü, aslı, esası. Bir şeyin neden ibâret olduğu, künhü, esası, hakikatı.
    Düşünmesini bilirseniz ilim için, yorumlama için ve hepsinden önemlisi hikmet için kendinize bir kapı aralamış olursunuz.
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=752216098563127&id=100013242319421

    YanıtlaSil