«De ki: Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir».
«O’nun hiçbir ortağı yoktur. Müslümanların ilki olarak böylece emrolundum»...
Bu en mükemmel şekli ile Allah için herşeyden sıyrılmaktır. Kalbin bütün çarpıntısı ve hayatın bütün hareketleri ile birlikte. Namazla. Gece ibadeti ile. Ölerek ve dirilerek. İbadetle, pratikte yaşanan hayatla, ölümle ve ölüm ötesinde. Mutlak tevhidi ve tam manası ile kulluğu birleştiren bu tesbihde namaz ve itikaf ölüm ve hayat birleşiyor ve hepsi de bir birlik halinde Allah’a tahsis ediliyor. «Âlemlerin rabbı» olan Allah’a, bütün cihana hâkim ve tasarruf sahibi olan Allah’a... Bu öyle bir teslimiyet ki ondan sonra artık ne nefislerde, ne de hayatta Allah’dan başkasına ibadet diye birşey söz konusu olmuyor. Ne pratik hayatta, ne de vicdanlar âleminde O’ndan başkasına sığınmak imkânı kalmıyor. «Böylece emrolundum»... Duydum ve uydum. «Ve ben müslümanlarm ilki oldum»...
De ki: «Allah her şeyin Rabbi iken O’ndan başka bir Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşımaz; sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size, hakkında ihtilâfa düşmüş olduğunuz şeyleri haber verecektir»...
Yeri ve göğü kaplayan bir söz bu. Yerde ve gökte bulunanları da. İnsanın bildiği ve bilmediği bütün varlıkları ihata eden bir söz bu. Gizli açık her hadiseyi, her oluşu belirten bir söz bu. Sonra da bütün eşyayı bu dehşetler âlemindeki her varlıkla birlikte Allah’ın âlemşümul rubûbiyetine bağlıyan ve bütün varlıkları O’nun mutlak hâkimiyetine kul eden, gönderdiği akide ve şeriatına bağlıyan bir söz bu.
Bundan sonra da istinkâri bir hayret yer alıyor:
«Allah her şeyin Rabbi iken ondan başka bir Rab mi arayayım?»
Bana hükmeden, üzerimde tasarruf yetkisi bulunan, beni em-
ri altında bulunduran, yolumda yürüten, yönümü bellilen Allah dan başka bir Rab mi arayayım ben? Halbuki hem niyetimle, lıenı de âmelimle muaheze edileceğim. Kazandığım günah ve aevııpln İn saba çekileceğim.
Allah’dan başka bir Rab mi arayayım ben? Halbuki hu kailini bütünüyle O’nun kabzasında. Ben ve siz, O’nuıı rubı'ılıiyel ııılıı mil barek kabzasında bulunuyoruz. Allah’dan başka bir Kah ınl aı ava yım ben? Halbuki her fert kendi günahı ile cezalaııdu ıhı Ihıl ı başkasının günahını taşımaz: «Herkesin kazandığı keııılİNİııeıllı
Kimse başkasının yükünü taşımaz.»... Allah’dan başka hu Kah mİ arayayım ben? Halbuki O’dur yeryüzünde insanları haille vııpnıı İnsanları akıl ve beden yönünden derece derece farklı kılan Aıı kür mü ettiklerini, küfür mü ettiklerini deneyen.
Allah’dan başka bir Rab mi arayayım ben? Halbuki u u/ıdıı çu buk olandır. Tövbe edenlere rahmeti boldur, bağışlar.
Allah’dan başka bir Rab mi arayayım ben? Allah dan başlm u nııı şeriatına mı uyayım ben? O’ndan başkasının emrini, piiiIi, İttik* münü hük'.m mü edineyim? Halbuki bunca deliller ve İletiri yum talar gözler önünde hazır bulunuyor. Ve hep ı de manın Allah'a götürmekte tek başına Rabbın O olduğunu açıkça ilan elmekleıllı Gerçekten de bu âyetler ruhlara huzur veren lallı bu levhld un mesi getiren teşbih ifadeleri ile dolu. Ve biituıı bu tatlılığın geıi sinde parlak ve fevkalâde manzara gözler önııııe .•.eııllyot Ihrm lullah’ın kalbinde tecelli eden şekli ile iman lıakıkallal ının man n rası. Bu manzaranın üstünlüğünü ve parlaklığını o biricik Kuı'niı üslûbundan başka kim ifade edebilir.
Hâkimiyet ve şeriat dâvasını hedef alan bu son holüm mim ulu akışı içerisinde baş taraflarda geçmiş olan iman ve likide dâva anı hedef alan ilk bölümle gayet güzel uyuşuyor.
DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE SUNULAN TEK GERÇEK
Defalarca söylediğimiz bu başla, son arasındaki uygunluğun d< lâlet ettiği manayı burada tekrarlamaya ihtiyaç hissetmiyoruz A*, lında bu bir tok hakikatin değişik şekillerde ifadesidir.. Bazen \ a dunlarda yer eden bir akide şeklinde beliren, bazen bir buyul m temi olarak ortaya çıkını ıılıı hakikatin. Haddi zatında her iki .<
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder