Bütün bunlar insana, şehvet ve diğer zaaflarını bastırabilmesi için kuvvetli irade kazandırır. Cennet için insana verilen ilk eğitim, «yasağa uymasının» farz kılınmış olmasıdır. Bundan maksat iradesinin kuvvetlenerek tahrik ve zaaf unsurlarına karşı mücadele edebilmesidir. Birinci denemede mağlûb olmuş ise de, bu mağlûbiyet diğer denemeler için ibret verici olması bakımından önemlidir.
Her lâhzada tevbe kapılarının açık tutulması İlâhî bir lütufdur. İnsan unuttuğu zaman hatırlar, yıkıldığı zaman kalkar, şeytana uyduğu zaman tevbekâr olur. Her zaman kapıyı açık bulur, Allah tevbesini kabul eder, düştüğünde kaldırır. İstikâmetini düzeltenlerin kötülüklerini Allah iyiliğe tebdil eder. Dilediği kadar bu kulların sevabını artırır. İnsanın ilk hatasını gerek kendisi gerekse soyu için lâneti gerektiren bir sebeb olarak değerlendirmez. Ne ebedî bir günah ne de irsi bir vebal mevcuttur. Kimse kimsenin vebalini yüklenmez, günahından sorumlu tutulmaz.
İslâm düşüncesinde yer alan bu gerçek, insanlığın omuzundan Hıristiyanlıktaki kilise doğmasının üzerine kaim olduğu Adem babadan gelme irsî günahkârlık efsanesinin ağırlığını kaldırır... Nitekim bu doğmatik inancın üzerine kaim olan efsanî ve hurafelerden öte bir takım ağır baskı ve zulüm teşekkülleri de ayni noktaya istinad etmiştir.
Meselâ Adem’in hatasının, insanların boynuna geçirilen bir lânet halkası gibi mütalâa edilmesi, insanlara intikal ettirilen bu hatanın keffaretini ödemek amacıyla Allah’ın î s â kılığına girerek asılmaya razı oluşu, işkenceye tahammül edişi, insanlara veraseten intikal eden günahı kanıyla ödeyen îsâ ile birlik olanın günahlarını bağışlamayı teahhüt edişi gibi efsaneleri, bu meyanda sayabiliriz.
Halbuki İslâm, hatanın veraseten intikalini reddetmiş ve insanları başkalarının sorumluluğuna katlanma vebalinden kurtarmıştır. İslâm düşüncesinde vaziyet çok daha basittir; Âdem unuttu veya hataya düştü. Tevbe etti af diledi. Allah da bu tevbeyi kabul etti ve onu af eyledi. Birinci günah mevzuu böylece sona erdi. Bundan, geriye sadece insanoğlunun uzun süreli mücadele hayatında istifade etmesi gereken yardımcı bir tecrübe kaldı, o kadar..
Görüldüğü gibi İslâm inancı gayet kolay ve açıktır.
Dördüncü hakikat: Şeytanla sürdürülen savaşın, ciddi, temelli, devamlı ve çetin oluşudur.
Kıssanın devamından, şeytanın durup dinlenmeden insanı kovaladığı, heryerde karşısına dikildiği ve inatçı bir tutumla peşini bir türlü bırakmadığı anlaşılmaktadır.
Mel'un şeytan insana karşı olan öfkesinde İsrar ederek bu öfkeyi beşer hayatının sonuna kadar sürdürme yolunu seçti. Buna mukabil insan, yaptığı hatadan ötürü Allah’a yalvardı, bağışlanmasını diledi ve İlâhî emre boyun eğdi. Şeytan ise böyle yapmadı Akisine, Allah’a varan yolları keseceğini, bu yola kimsenin girmesine imkân vermiyeceğini, heryerde onların karşısına çıkarak sapıtacağını ilân eyledi. Şeytanın insana arzu menfezlerinden sızdığını, zayıf noktalarını bularak oralardan yaklaştığını söylemiştik
Peki ama hiç mi kurtuluş yolu yok?
Elbetteki var. îmanınızı sağlam tutar, Allah’ı hatırdan çıkarmaz, şeytanın her türlü tahrik ve vesvesesinden sakınır, şehvetin sesine kulak vermez, hevesinizi hidayete tercih ederseniz kurtuluş yolunu bulmuş olursunuz.,.
Allah'ın gösterdiği yolu bırakır, heva ve hevesine uyar, veya sapıtma görevini deruhte etmiş olan inatçı düşmanına teslimiyet gösterirse —ki bu diişman işini hiç ihmal etmemekte yapabileceği her çareye baş vurmaktadır.— Zaafının son zirvesine ulaşmış olur. Bu sebeblerden dolayı Cenabı Hak, rahmet sıfatının neticesi olarak insanı duyguları ve aklıyla başbaşa bırakmamış, ona öğüt vermek ve ihtarda bulunmak için elçiler göndermiştir. İnsan için bu husus en büyük kurtuluş dayanağıdır. Bu dayanağa sırtını veren herkes, şehvet belasından kurtulur, nefsanı duygularından sıyrılır, Allah’a sığınmış olur. Rabbını hatırlayınca yaklaşamayan fakat ona daima pusu kuran düşmanından emin olur. Rabbının rahmetini ve gazabını hatırlar, cennet ve cehennemini hesabeder.
YanıtlaSilBütün bunlar insana, şehvet ve diğer zaaflarını bastırabilmesi için kuvvetli irade kazandırır. Cennet için insana verilen ilk eğitim, «yasağa uymasının» farz kılınmış olmasıdır. Bundan maksat iradesinin kuvvetlenerek tahrik ve zaaf unsurlarına karşı mücadele edebilmesidir. Birinci denemede mağlûb olmuş ise de, bu mağlûbiyet diğer denemeler için ibret verici olması bakımından önemlidir.
http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/01/cennet-garanti-belgesi.html
CENNET İÇİN İLK EĞİTİM ONAY VE RET MESELESİDİR.
SilAllah'ın gösterdiği yolu bırakır, heva ve hevesine uyar, veya sapıtma görevini deruhte etmiş olan inatçı düşmanına teslimiyet gösterirse —ki bu diişman işini hiç ihmal etmemekte yapabileceği her çareye baş vurmaktadır.— Zaafının son zirvesine ulaşmış olur. Bu sebeblerden dolayı Cenabı Hak, rahmet sıfatının neticesi olarak insanı duyguları ve aklıyla başbaşa bırakmamış, ona öğüt vermek ve ihtarda bulunmak için elçiler göndermiştir. İnsan için bu husus en büyük kurtuluş dayanağıdır. Bu dayanağa sırtını veren herkes, şehvet belasından kurtulur, nefsanı duygularından sıyrılır, Allah’a sığınmış olur. Rabbını hatırlayınca yaklaşamayan fakat ona daima pusu kuran düşmanından emin olur. Rabbının rahmetini ve gazabını hatırlar, cennet ve cehennemini hesabeder.
Bütün bunlar insana, şehvet ve diğer zaaflarını bastırabilmesi için kuvvetli irade kazandırır. Cennet için insana verilen ilk eğitim, «yasağa uymasının» farz kılınmış olmasıdır. Bundan maksat iradesinin kuvvetlenerek tahrik ve zaaf unsurlarına karşı mücadele edebilmesidir. Birinci denemede mağlûb olmuş ise de, bu mağlûbiyet diğer denemeler için ibret verici olması bakımından önemlidir.
http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/01/cennet-garanti-belgesi.html
Cenneti kazanmak onay ve red meselesidir.
YanıtlaSilKişilerin cennet algısını berraklaştırmak,netleştirmek gerekir.
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=429701757481231&id=100013242319421