17 Mayıs 2016 Salı

«Konuştuğumuzda — akraba bile olsa — sözünüzde âdil olun»...

meselelerin tebarüz ettiği bir sahnede hayatla ilgili yönleri de hain Ilıtılıyor. Günümüzde olduğu gibi eski devirlerde de hâkim olan nılıiliyet nizamı akide ile ibadetin, hükümlerle muamelenin ara-Kinı birbirinden ayırırdı. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’in Ş u a y b I •• ',ygam berin kavminden naklen anlattığı şu husus bunu ifade etmektedir: «Dediler ki ey Ş u a y b : Senin ibadetin, bizim, ata-

lıı ı ımızın tapınır oldukları şeyleri terketmemizi mi veya mallarımız-ılıı dilediğimiz gibi hareket etmemizi bırakmamızı mı sana emretmektedir?»...

İşte bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Mübîn, alış veriş ve ticaretin ilgili kaidelerle itikadi konularla ilgili hususları birbirine bağlıydı ve bu dinin tabiatına delâlet eden hususları beyan ediyor. Akille ile şeriatın, ibadetle muamelenin arasını birleştiriyor. Bütün bunların da bu dinin temel esaslarından olduğunu ve hepsinin bu ilinin esas bünyesi ile alâkalı olduğunu belirtiyor.

«Konuştuğumuzda — akraba bile olsa — sözünüzde âdil olun»...

Bu noktada İslâm daha önce Allah’a bağladığı beşer vicdanını son derece üstün bir seviyeye yükseltiyor. Allah’a bağlı bir akidenin gösterdiği hidayet ve murakabe ufkuna yüceltiyor. 


Şüphesiz ki bu nokta insanın en zayıf olduğu ve devamlı düşmeler gösterdiği noktadır. 


Kişinin yakınlık hissettiği akrabalarına karşı zaafı, gelişip ilerlemesinde ona yardımcı olmak arzusunda, kendisini gösterir.


İnsan zayıftır. 


Eksiklikleri çoktur. 


Eceli belirlidir. 


Akrabalıkda ise bu zaaflarını giderici dayanak noktaları bulunur. 


Akrabalık sahasının gelişmesi kendisi için mükemmeliyet ifade eder. 


Akrabalık bağının nesil benesil uzaması kendi varlığının da uzaması İçin bir teminattır. 


Binaenaleyh insanın bu gibi zaafları kişiyi akrabasının leh veya aleyhinde şehadet durumunda akrabası ile başkaları arasında hüküm verme tutumunda bir takım zaaflara kapılmasını sağlar. 


İnsanın bu noktada düştüğü sırada İslâm, insanın elinden tutuyor ve Allah’a bağlıyarak tek başına ona dayanarak, onun murakabasını gözeterek hakikati ve doğruyu adaletli olarak söylemesini temin ediyor. 


Akrabalardan yardım dileme yerine Allah'dan yardım dilemekle yetinmesini sağlıyor. Bu durumda fert için akrabanın hakkını gözetip de Allah’ın hakkını gözetmeme durumu ortadan kalkıyor. 


Ve şüphesiz ki Allah kişiye şah damarından

daha yakındır. İşte bunun için âyeti kerime bu emir ve buyrukları müteakiben Allah’ın ahdini hatırlatıyor:

«Allah’ın ahdini yerine getirin»...

Akraba da olsa hakkı söylemek ve âdil davranmak ta Allah'a verilen ahidler arasındadır. Ölçü ve tartıda doğruyu gözetmekde Allah’a verilen ahidler arasındadır. En iyi şeklinin dışında yetimin malına yaklaşmamak ta bu ahidler meyanındadır. 
Hak olanın dışında can kıymamak ta Allah’a verilen ahidler arasındadır Ve bütün bunlardan önce de Allah’a şirk koşmamak ahdi gelir en büyük ahid budur. Bu, beşerin fıtratında mevcuttur. Yaradılışı ve  hilkatiyle alâkalıdır. Hem insanın iç dünyasına, hem de çevresindeki kâinatına hükmeden İlâhî kanunlarla ilgilidir. Daha sonra da \ mükellefiyetleri müteakip uygun ve yerinde bir bölüm varid oluyor:

«Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır -

Zikir, gafletin zıddıdır... Zikreden gönül gaflette olamaz» Çünkü o Allah’a verdiği ahdi anar. Ve bu ahidle ilgili buyrukları hatırlar. Ve hiçbir zaman için unutmaz.

İslâm akidesini ve İçtimaî hükümlerini özetlemekte olan bu açık ve parlak kaideler tevhid emriyle başlıyor ve Allah'a verilen  ahidle bitiyor. Ondan öncede hâkimiyet ve teşri konusunda söz ediliyor. İşte Allah’ın en doğru yolu... Bu yoldan başka bütün yollar ayrılıktan başka birşey getirmez:

«Bu, dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız diye emretmektedir»...

İşte böylece: «(De ki:) Allah size Kitah’ı açık açık hıdltmly-ken O’ndan başka bir hâkem mi isteyeyim?» âyeti kerîmesi İle bay* layan bu uzun bölüm son bulmuş oluyor. Hem de bu engin ve de rin temaslarla... Bu bölümün hem giriş kısmını hem de but İm«« kısmını hâkimiyet ve teşri meselesi kaplıyor. Nitekim bu lıAkimi yet ve teşri hususu hayvanlar ve ekinlerle ilgili, adaklar ve kın banlarla alâkalı meselelerde de ortaya çıkmaktadır. Bütün bu k. nulan ihtiva etmesindeki gaye onların da hâkimiyet mesele ,ı u<-alâkalı olduğunu ve Kur'nn-ı Kerîm'in bütün bu sahalarda bakı miyeti sadece Allah'a tahsis ettiğini ifade etmek içindir. En engin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder