Dikkatlerin bu mevzulara çekilmiş olması, bizi âyetlerin tasvir ettiği ve ilham kaynağı olan diğer canlı tablolar karşısında bir nebze durup tefekkür etmekten alıkoymamalıdır.
Zira ikinci husus da en az birinci kadar önemlidir.
Durmadan yer değiştirmekte olan feza cisimlerinin hareketleri sırasında meydana gelen gece - gündüz olayı tefekkür etmek, aralıksız ve düzenli bir şekilde bunların birbirini nasıl kovaladığını anlamaya çalışmak!... Evet; bu manzaraya takılıp kalmak, bunların hareket tarzını araştırmadan geçmek, gece ile gündüz arasındaki çetin müsabakayı görmemezlikten gelmek mümkün mü? İnsanoğlu bunları bir yandan hayret ve dehşetle seyrederken, diğer taraftan sonsuz bir merak ve bitmeyen bir sabırla mahiyetini öğrenmeğe çalışacaktır.
Aklı başında her insan, anlayış gözüyle gece ile gündüzün akışını takip ettiği zaman karşısına çıkacak manidar manzaranın güzellik ve canlılığına elbette şahit olacaktır. İnsanın edebî gücü bu canlılığı tasvire yetmez. Ne var ki uçsuz bucaksız bu âleme karşı belli bir alışkanlığımız var. Dolayısiyle onun ibretengîz görüntülerinden çoğu zaman his dünyamız etkilenmez. Manasız bakışlarla şöyle bir seyredip geçeriz. Fakat bu alışkanlığın yerini zaman zaman ciddî bakışlar alır ve o zaman kâinatı ilk defa görüyormuşuz gibi irkilir, hayret duyarız... Âyetteki (gece) ve (gündüz) kelimeleri sadece birbirini takip eden ve durmadan tekrarlanan iki tabiat olayının ifadesi olmayıp, aynı zamanda belirli bir hedefe yönelmiş, canlı ve manidar olayların ifadesidir. Hayalın akışındaki yarışma, rekabet ve mücadele gibi tabiî unsurlar Uzerinde, kısacası hayat seyrinde beşeriyete ibret levhası olmaktadır.
Evet güneş, ay ve yıldızlar canlı birer Alem olup, Allah’dan aldıklari emri tatbik ederler. Yani bu emre uyarlar ve emir dışı hareket etmezler. Önlar da, İlâhî emre itaat konusunda diğer canlılar gibidirler.
Bu şuurla vicdanı titreyen insanoğlu, emre âmâde olan canlılar kafilesine uymamazlık edemez. İnsanoğlunun bu noktaya ilahi Ayetleri öğrenmekle gelebildiğine göre, insan kelamında bulunmayan manidar hikmetin Allah kelamında mevcut olduğu meydana çıkar. Allah’ü Teâlâ her halinden haberdar olduğu kuluna, Kuran'ın-daki bu yüce hikmet ve saltanatla hitap etmektedir.
*
Ut*
DUA VE HUŞU
Daha evvel alelade bakışlarla seyredip geçtiğimiz kâinatın nm lı ve gerçek görüntülerini arzeden Kur’an âyetleri bu noktaya gol
«liginde beşer vicdanını cüş-u huruşa getiriyor. Zira bu muhli’ş
varlıkların, yüce saltanat sahibinin emirlerine boyun «• j■.<11» ılıede edilmektedir. Bu saltanatı gösterdikten sonra Kur'aıı, in .an ların dikkatini Rablarına çekiyor. —Kendisinden başka Hah lanav vur edilemiyen— Allah’a huşu ve teslimiyetle dönmelerini iallyuı Kendisinin yegâne ilâh olduğunu itiraf etmelerini, kulluk amil la tını aşmamalarını, saltanatına karşı gelmemelerini, şeıi şerifi bık ölmemelerini, nefsâni arzularına uyarak Allah’ü TealA'nm ilaha <>n oo nizamını hâkim kıldığı yeryüzünde fesat çıkarmamalarını Oğul İliyor:
55 — Rabbınıza gönülden ve gizlice yalvarın, doğrusu O aşırı gidenleri sevmez.
56 — Düzeltilmişken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, Allah'a, korkarak ve ümitle yalvarın. Doğrusu Allab’ın rahmeti lyi davrananlara pek yakındır...
Kıır’an’ın bu âyetiyle yapılan psikolojik telkin; yalvarış ve v ıkarış halindeki kul için en münasip hal tarzıdır... Gönülden ve i'l/lloo, bağırıp çağırmadan yavaşça... Evet»; gizlice yalvarmak ku I«ı ınevlAsma yaklaştıran en iyi yol olduğu gibi Allah’ın celâl sıfat ıy la bağdaşan en iyi haldir de...
v ı
KlmlAI-ll Kurun, C: II
Durmadan yer değiştirmekte olan feza cisimlerinin hareketleri sırasında meydana gelen gece - gündüz olayı tefekkür etmek, aralıksız ve düzenli bir şekilde bunların birbirini nasıl kovaladığını anlamaya çalışmak!... Evet; bu manzaraya takılıp kalmak, bunların hareket tarzını araştırmadan geçmek, gece ile gündüz arasındaki çetin müsabakayı görmemezlikten gelmek mümkün mü? İnsanoğlu bunları bir yandan hayret ve dehşetle seyrederken, diğer taraftan sonsuz bir merak ve bitmeyen bir sabırla mahiyetini öğrenmeğe çalışacaktır.
YanıtlaSilAklı başında her insan, anlayış gözüyle gece ile gündüzün akışını takip ettiği zaman karşısına çıkacak manidar manzaranın güzellik ve canlılığına elbette şahit olacaktır. İnsanın edebî gücü bu canlılığı tasvire yetmez. Ne var ki uçsuz bucaksız bu âleme karşı belli bir alışkanlığımız var. Dolayısiyle onun ibretengîz görüntülerinden çoğu zaman his dünyamız etkilenmez. Manasız bakışlarla şöyle bir seyredip geçeriz. Fakat bu alışkanlığın yerini zaman zaman ciddî bakışlar alır ve o zaman kâinatı ilk defa görüyormuşuz gibi irkilir, hayret duyarız... Âyetteki (gece) ve (gündüz) kelimeleri sadece birbirini takip eden ve durmadan tekrarlanan iki tabiat olayının ifadesi olmayıp, aynı zamanda belirli bir hedefe yönelmiş, canlı ve manidar olayların ifadesidir. Hayalın akışındaki yarışma, rekabet ve mücadele gibi tabiî unsurlar Uzerinde, kısacası hayat seyrinde beşeriyete ibret levhası olmaktadır.
Evet güneş, ay ve yıldızlar canlı birer Alem olup, Allah’dan aldıklari emri tatbik ederler. Yani bu emre uyarlar ve emir dışı hareket etmezler. Önlar da, İlâhî emre itaat konusunda diğer canlılar gibidirler.
Bu şuurla vicdanı titreyen insanoğlu, emre âmâde olan canlılar kafilesine uymamazlık edemez. İnsanoğlunun bu noktaya ilahi Ayetleri öğrenmekle gelebildiğine göre, insan kelamında bulunmayan manidar hikmetin Allah kelamında mevcut olduğu meydana çıkar. Allah’ü Teâlâ her halinden haberdar olduğu kuluna, Kuran'ın-daki bu yüce hikmet ve saltanatla hitap etmektedir.
http://namenstr8bredahollanda.blogspot.nl/2017/03/bu-gun-2017-bilim-ve-teknolojinin-acga.html