«Bir bölük hidayete ermiş, bir bölük te dalâlete müstahak olarak, ilk geldiğiniz gibi döndürüleceksiniz. Dalâlete düşenler Allah'tan başka şeytanları dost edinmiştiler. Ve kendilerinin hidayette olduklarını sanıyorlardı.»...
Bu gidiş gelişler arasında, hak ile batıl arasındaki savaşlar da 'Umuluyor. Hidayetle dalâlet savaşı... Peygamberlerin teşkil ettiği yüce bir kafile ve onlara bağlanan inanmışların teşkil ettiği yüce bir ordu ile hakka karşı gelen ve hakikatları hafife alanlar arasında cereyan eden savaşı. Sûre-i celîle içerisinde karşılıklı döğüşler tekrarlanılıyor, birbirine benzeyen akibetler dile getiriliyor... iman sayfaları bütün parlaklığı ve aydınlığı ile tecelli ediyor. Dalâlet sayfaları da bütün karanlığı ve paslılığı ile ortaya çıkıyor. Zaman zaman yalancıların birbiri ile olan çatışmaları da arzediliyor. .
Sûre-i celîle bu konuların üzerinde hatırlatma ve korkutma kabilinden duruyor. Ve bütün bu konular belirli bir plân dahilinde sıralanıyor. Her mühim merhaleden sonra öyle bir ifade ve uslup tarzı göze çarpıyor ki, sanki âyeti kerime orada durup bir söz söylemek istiyor hissini veriyor. Düğümleyici bir söz... Korkutmak ve hatırlatmak için... Sonra da yoluna devam edip gidiyor...
Aslında bu; gidiş ve gelişi ile tamamen beşeriyetin hikâyesidir... Bu hikâyede, beşer tarihî boyunca tevhid akidesinin hareket tarzı ve uzun müddeti boyunca takip ettiği bu hareket tarzının neticeleri temessül ediyor. Nihayet ilk çıkış noktasındaki en son gayeye varıyor. Burada takip edilen akide mevzuunun arzu metodu En’âm sûresininkinden tamamen farklıdır. Her ne kadar iki sûre de yalancıların akibetlerini bildiren manzaraları, kıyamet ve kâinat sahnelerini arz etme hususunda birleşiyor iseler de Araf sûresinin mevzuu arz şekli, En’âm sûresinden tamamen farklıdır.
Bir de iki sûrenin ifade tarzı var. Her sûrede ifade tarzı m ov zuu sunuş tarzına tamamen uygundur. En’âm sûresinde ge len âyet dalgaları birbiri peşi sıra fırlayıp gelen bir deniz dalgam m hatırlatırken, sunulan manzaralar devamlı olarak parlaklığın v göz alıcılığın son derecesine varırken, temas edilen musikî nağ meleri nağmenin son derecesine varıp sonra birden yükselerek m difaya müsait bir kasırga haline dönüşürken, Araf sûresinin seyri yavaş adımlarla devam ediyor, tesiri ve teması kolay vc basil yoldan yürüyor... Üslubu tamamen prensipleri yerleştiriri tarzda Sanki bu üslup uzun bir yolu takip eden kafileyle uyuşur gibi adım adım, merhale merhale yürüyerek sığınacağı noktaya varıyor, Ma zen temaslar şiddetleniyor ve birden düzgün ve uygun adımlar ba line dönüşüyor. Bu iki sûrede M e k k e ’de nazil olan sûri'b’r nı a smda bulunmaktadır.
Sanırım ki sûre-i celîlenin akide konusunu, bu akidenin canlı biı şekil ve beşer tarihinin akışı içerisinde önemli bir harekeli <.< t linde sunuşundaki metodu açıklamamız yerinde olacakın Haddi zatında sûre bu akidenin beşer tarihî içerisindeki hikâyesini ve ba j langıcmdan en son dönüşüne kadar beşer cinsinin yolculuğunu dog rudan doğruya bir hikâye üslubu içerisinde anlatmaya çalışını yor... Meseleyi tamamen İslâm ile cahiliyet savaşı tarzında sıııııı yor. Dolayısıyla bu sunuşlar, manzara ve sahneler halinde yeı alı yor. Bu sahne ve manzaraları gören insanlar bu Kur’nn-ı karşıla yanlar gibi canlı ve diri olarak karşılıyorlar. Böylece Kur’an, o uzun hikâyeyi gözler önüne seriyor. Bu hikâyenin içindeki korku ve hatırlatmaları bütün ibretleri ile hitap edecek tarzda suıuıym Ve onlarla dipdiri olarak gerçekbir savaşa dalıyor. Binaenaleyh
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder