13 Mayıs 2016 Cuma

Bu arada Hz. Adem’le şeytan arasındaki düşmanlığın esasını anlattığı gibi onların nasıl şeytanın izine tabi olduklarını, o kendilerine apaçık düşman olduğu halde nasıl olup da-onun vesvesesine kulak astıklarını da zikretmektedir.

1 — Başlangıçda hiçbir bilgiye dayanmadan beyinsizce çocuklarını öldürenlerin ebediyyen hüsrana mahkûm olduklarını, Allah’a iftira ederek, kendilerine ihsan buyurduğu rızıkları haram sayanları, bu düşünceleri itibariyle ve Allah’a atfettikleri bu basit zanları sonunda mutlak dalâlete düştüklerini ilân etmektedir.

2 — Sonra dikkat nazarlarını kendilerine bu malı veren ve üzerinde tasarruf hakkını tanıyan Allah’ü Zülcelâl’e çevirmiş, çardaklı ve çardaksız cennet gibi bağları vücuda getirenin O olduğu kendilerine bu hayvanları verenin O olduğunu belirtmiş, rızık verenin tek başına Mülk sahibi olduğunu ve bu konularda yegâne hüküm koyma yetkisinin O’na ait olduğunu belirtmiştir. İşte bu noktada âyeti kerîme ekin ve meyvelerle dolu çardaklı çardaksız bağlarla bir kısım hayvanları binek için, bir kısmını yemek için, bir kısmının derisinden ve yününden istifade etmek için kendilerine ihsan etmiş olan Allah’ın nimetleri ve ilhamlarıyla dolu ifadeler kullanmıştır. Bu arada Hz. Adem’le şeytan arasındaki düşmanlığın esasını anlattığı gibi onların nasıl şeytanın izine tabi olduklarını, o kendilerine apaçık düşman olduğu halde nasıl olup da-onun vesvesesine kulak astıklarını da zikretmektedir.

3 — Bunu müteakiben âyeti kerîme onların özellikle hayvanlarla ilgili düşüncelerinin son derece basit, tamamen hurafeden ibaret bulunduğunu, mantık kaidelerinden uzak olduğunu geniş geniş anlatmakta ve karanlık düşünceleri üzerine ışık huzmeleri salarak içinde bulundukları karanlıkların tutarsızlığı, gülünçlüğü ve basitliği gözler önüne serilmektedir. Bölümün sonunda da her türlü hüccet ve mantıktan uzak bu hükümleri koyarken hangi esasa dayandıkları sorulmaktadır: «Yoksa Allah size bunları buyurur-



ken orada mı idiniz?»... denilmektedir. Bunun gizli bir hüküm olduğunu kendiniz söylüyordunuz. Sadece size mahsus bir hüküm olduğunu kendiniz açıklıyordunuz! Allah’a iftira etmenin ve hiçbir bilgiye dayanmadan insanları doğru yoldan çıkarmanın çok büyük ve şeni bir suç olduğunu belirtiyor ve onların bu şenaatim ifade ederken değişik tesirler ihtiva eden bir üslup kullanıyor.

4 — Bu noktaya gelince teşri yetkisine malik saltanat sahibi Allah’ın kudretini açıklıyor ve bu kudretin hangi yiyecekleri fiilen haranı kılmış olduğunu belirtiyor. Gerek yulıudilere, gerek
müslümanlara haram kılınmış olan yemekleri açıklıyor; Özel olarak yahudilere haram kılınmış olup da müslümanlara helâl kılınmış olan yemekleri beyan ediyor.

5 — Onların bu cahiliyyet haline düşmelerini Alluh’m imde sine yüklemelerini —ki bu cahiliyyetleri Allah’a şirk koşmakla ve helâl olan şeyleri haram kabul etmekte belirmektedir. ¡?u kinim var ki ifade ettiği mana ve Allah indinde belirtilen şorl vanıflan itibariyle biri diğerinden seviyece farklı değildir ve buııu d« «Al* lah, dileseydi babalarımız ve biz puta tapmaz ve hiçbir şeyi hamı« kılmazdık» sözleri ile dile getirmelerini tartışıyor ve boy I * * bir »d' zün daha önce de Allah’a küfreden yalancılardan südûr «diniş «»I* duğunu ve onların Allah’ın azabına çarpılmış olduklarını bullı tly«»r( «Onlardan öncekiler de; bizim acı gücümüzü tadana kudur bayi«* demişlerdi»... Allah’ın hükmü olmaksızın helâl ve hanını konusunda olduğu gibi şirk te Allah'ın âyetini tekzip edenimlıı biıoı özelliğidir. İşte âyeti kerîme onlara; söyledikleri bu hüküınl' i l hm» gi esasa dayandırdıklarını istinkâri bir sualle sorrrıaktaılu «Onlara: “Bize karşı çıkarabileceğiniz bir bilginiz var mı? Siz um ak »uıı1 na uyuyorsunuz ve sadece tahminde bulunuyorsunuz’’ dr*

6 — Onların bu konudaki münakaşası nihayet şıılılt fHiımo ve kesin olarak hesaplaşmaya kadar varıyor. Nitekim Aylı I" '1 me, sûre-i celîlenin baş kısımlarında itikad esasları luııııınuııılıı <!« aynı hususa davet etmişti kendilerini. Hatta aynı ibaıolrrl «İn kul lanıyor. Kelimeler bile farksız. Böylece her iki dâvanın du umum itibariyle birbirinden farklı olmadığını ifade etmiş oluyor A Halı’« şirk koşmakla, Allah’ın izni olmaksızın hüküm vermenin aynı H< recede olduğunu belirtiyor.

«Haydin» de, Allah şunu haram kıldı diye şalıudH eılecek <r hidlerinizi getirin. «Eğer gelir yalan yere şahidlik «derlenir, oıılm la beraber olup sözlerini kabullenme, âyetlerimizi yaluıılııyııııluım ve âhirete inanmayanların heveslerine uyma. Nasıl uynrNiıı ki, oıı lar Rablcrine başkalarını denk tutuyorlar»...

Her iki âyetin arzettiği manzaranın, hatta ibare ve lAfı/lmm aynı oluşunun yanı sıra görüyoruz ki bu hükümlerde kerıdlleı iltihak tanımaya yeltenenler kendi nofsanî arzularına uyanlar vr Al lah’ın Ayetlerini tekilb edenlerdir. Onlar âhirete İnanmazlar. i,la

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder