Doğrusu Rabbin, yolundan kimin saptığını daha iyi bilir Doğru yolda olanları da en iyi O bilir.
Elbette insanların düşünce ve inançlarına, değer ve ölçülerine, çalışma ve hareketlerine hâkim olması gereken temel bir kaidenin bulunması icap eder. Yukarda zikri geçen hususlarda hangisinin doğru, hangisinin yanlış, hangisinin hak, hangisinin batıl olduğunu belirten bir ana kaidenin bulunması gerekir kı mesele insanların değişip duran arzu ve heveslerine, yakini bir bilgi esasına dayanmayan örflerine bağlanıp kalmasın. Hem bütün bu konularda değer ölçüsünü vazeden ve kulların muhtaç olduğu hükümleri serdeden bir kaynağın bulunması icap eder. İşte bu Ayeti
kerîmede Hak Taâlâ bu konularda ölçü vazetmenin yegâne selahiyet sahibi kendisi olduğunu belirtiyor. Şüphesiz ki insanların deger ölçüsünü vazeden Hak sahibi; kimin doğru yolda olduğunu ve kimin sapıklığa daldığını belirtme yetkisine de sahiptir.
Şüphesiz ki bu konularda hüküm verme hakkı, değişik istilahlarına uygun olarak ahkâm kesme yetkisi «cemiyete» ait degildir.
Bu konuda cemiyet söz sahibi olamaz. Çünkü cemiyetin şekli ve maddi yapısı değişince değer ölçüsü de değişir. Meydanda toprağa bağlı ziraî cemiyetin ahlâkı ve değer ölçüsü ayrıdır. Sınaî cemiyetlerin ahlâk ve değer ölçüsü ise daha başkadır. Nasıl ki kapitalist ve burjuvazinin hâkim olduğu cemiyetlerde ahlâk ve değer ölçüleri farklıysa, sosyalist veya komünist cemiyetlerin de ahlâk ve değer ölçüleri farklıdır. Hem bu cemiyetlerin terminolojisine göre insanların ve hareketlerin değer ölçüsü değişik değişik şekil arzeder.
İslâm ise bu esası kabul etmez... İslâm kendisine has bir takım değer ölçüleri vazeder ki bunu belirten Allah’tır. Cemiyet şekilleri değişmesine rağmen bu değer ölçüleri yine eski şeklinde kalır... Bu değer ölçülerinin dışına çıkan cemiyetlerin İslâm terminolojisinde adları başkadır... İslâm istilâhında bu tip cemiyetlere İslâm dışı cemiyetler... Cahiliyyet cemiyeti. Allah’a şirk koşan cemiyet adı verilir. Çünkü İslâm hiçbir insanın Allah’ın vazettiği değer ve ölçülerin, düşünce ve ahlâkın, nizam ve prensiplerin dışına çıkmasına müsade etmez. İşte İslâm’ın, cemiyetlerin, ahlâk ve değerlerin taksiminde kabul ettiği yegâne sistem. İslâm veya İslâm dışı... Ne şekilde veya surette olursa olsun, İslâm veya cahiliyyet.
HELÂL VE HARAM
İşte bu uzun giriş kısmından sonra, kesilen hayvanlarla ilgili ana dâva geliyor. Ve bu mesele de, giriş kısmında zikredilen temel esasa istinad ettiriliyor:
118 — Allah’ın âyetlerine îman edenlerden iseniz, üzerine Allah’ın adı anılmış olan şeylerden yeyin.
119 — Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, haram olanları uzun uzun anlatmışken adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Aşırı gidenleri en iyi bilen Rabbindir.
120 — Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir.
121 — Üzerine Allah’ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah’ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşrik olursunuz.
Bu hükümlerin fıkhı açıklamasına girmeden önce âyeti kelimenin açıkladığı itikadı esaslarla ilgili prensipleri belirtmeye çmj lışalım. Âyeti kerîme evvelâ Allah’ın adı anılarak kesilen lıeışoJ yin yenilmesini emrediyor. Allah’ın adının anılması, gaye ve lıedn« fi belirtir. Ve onu kesenlerin Allah’dan sadır olan emre itaat etlik -lerini ve inandıklarını ifade eder:
«Allah’ın âyetlerine iman edenlerden iseniz, üzerine Allııh'ılt adı anılmış olan şeylerden yeyin»...
Sonra Hak Taâlâ soruyor onlara. Allah’ın adı anıldığı halde ba| zı hayvanlan yemekten neden çekiniyorlar. Halbuki Allah bunlu« rın yenilmesini helâl kılmıştır. Ayrıca darda kalmak hali inlinle«^ na yenilmesi yasak olanları da belirtmiştir. Öyleyse neden lızeı lım Allah’ın adı anılarak kesilen helâl etleri yemiyorlar? Boylere Imy^ vanlarla ilgili helâl ve haram mevzuunda yenilmesi ve ycnUnıeuımf si gereken hususlarda son açıklama gelmiş oluyor:
«Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, l»<n ram olanları uzun uzun anlatmışken adının üzerine anıldığı yvdeıı yemiyorsunuz?»
Bu âyetler o günkü Arap cemiyetinde mevcut İm problemi telâfi etmek için gelmiş olduğuna göre... Nitekim o gtnı ımiyı Ilılni Allah’ın helâl kıldığı bir takım hayvanları yemekten mitlim • • 11 yorlar. Ve kendilerine bunların yenmesini haram kılıyorlanlı Ve bunu Allah’ın hükmü kabul ediyorlardı.
Allah’ın haram kıldığı bazı şeyleri de helâl kabul cdiyorlnıdı Yine bunun da Allah’ın koyduğu bir hüküm olduğunu iddin ı lım t te idiler. İşte âyeti kerîme Allah’a iftira eden ve kendi luıyduklmı hükümleri Allah’ın hükmü olduğunu söyleyenlerin durumunu açıklığa kavuşturuyor ve onların hiçbir bilgiye dayanmadım, hlçhlı esasa istinad etmeden kendi heva ve heveslerine uyduklarını ve ona göre hükümler verdiklerini, verdikleri hükümlerle insanları Allah' ın yolundan sapıttıklarını, Allah’ın ülûhiyetine ve hâkimiyetini' b> cavüz ettiklerini, Allah’ın yarattığı birer kul oldukları halde lıen dilerinde ülûhiyet özelliklerinin bulunduğunu ileri sürdüklerini açıkça belirtiyor:
«Doğrusu çoğunluk heva ve heveslerine uyaruk bilmeden sn pıtıyorlıır. Aşırı gidenleri en iyi hilen Kabilindir»...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder