«Dikkat edin! Yüklendikleri şeyler ne kötüdür!..»
Dile gelen bu korku ve dehşet tablosunu müteakip ziyan ve hüsran tablosu yer alıyor... Nihayet Allah terazisine konan dünya ve ahiretin gerçek değerleri ve kıymet ölçüleri beyan ediliyor :
«Dünya hayatı sadece oyun ve oyalamadır; âhiret yurdu, sakınan müttakîler için daha iyidir, düşünmüyor musunuz?»...
Dünya hayatı ile âhiret yurdunun, Allah'ın mizânındaki en son ve mutlak ölçüsü işte budur... O geniş mülkteki sonsuzlukların sonsuzluğu âhiret ile şu küçük yer küresi mukayese edildiğinde; dünya, gündüzün ancak bir saati kadar sayılabilir. Dünyadaki bu bir saatlik çalışma veya ibâdet de; o azametli âhiret âleminin ciddiyeti ve ağırlığına nisbetle ancak «oyun ve oyalama" diye tarif edilmektedir.
Bu, mutlak bir değerlendirmedir... Fakat —daha önce söylediğimiz gibi— İslâm düşüncesine göre bu; dünya hayatını ihmal etme, insanı pasifleştirme veya dünyaya tamamen sırt çevirme mânasına katiyen gelmez... Özellikle zâhidlerin ve tasavvuf ehlinin bazı hareketlerinde görülen; inziva, pasiflik ve dünyayı ihmal hareketlerini İslâm düşüncesi asla benimsememektedir. Bu âdetler,islâm topluluğuyla ihtilât eden kilise ruhbâniyetinden, İran ve bazı meşhur Grek prepatisyenlerinin zihniyetlerinden geçmiştir.
Bu büyük İslâm tasavvurunu temsil eden nesiller tarih boyunca zaman zaman görülmüştür. Bunlardan en mütekâmilini Ashab nesli teşkil eder. İmparatorlukların, krallıkların beşer topluluklarına hükmettiği günlerde sahabeler miskinlik ve üzleti İslâm tasavvurunun potasında eritmiş bulunuyorlardı. Bu nesil hem kendi nefislerindeki şeytana, hem de topluma cahiliyet devrinden intikal eden şeytanlara karşı çıkmıştı. Onlar, dünya hayatının Allah mizanındaki değerini biliyorlardı. Dünyanın âhiret için kazanç yeri olduğunu, her iki hayatın da burada kazanılacağını, binaenaleyh dünyanın miskinlik ve pasiflik yeri olmayıp, hareket ve faaliyet yeri olduğunu İslâm düşüncesi onlara öğretmişti.
Onlar, dünya hayatı ile âhiret yurdunun Rabbani değerlerini
bildikleri için dünya’ya köle olmamışlardır. Dünya onları değil, onlar dünyayı binek yapmışlar, dünya onları kendine kul edememiş, onlar dünyayı kendilerine kul yaparak, onu Allah’ın hâkimiyetine râm etmişlerdir. Allah’ın yeryüzündeki hilâfetini en iyi şekilde, yerli yerine kullanarak Allah’ın hâkimiyetini korumuşlar, bununla da yalnız Allah’ın rızâsını aramış ve âhiret yurdunu dilemişlerdir... Böylece dünya hayatında dünya ehlini geride bıraktıkları gibi, âhiret hayatı için de onların kazandıklarından daha çok kazanmışlardır.
Âhiret bir gayb âlemidir. Ona iman edenin düşünce sâhası genişler, aklı inkişaf eder. Âhiret için çalışmak müttakiler için hayırlıdır. Düşünenler, bunu kolayca idrak ederler:
«Âhiret yurdu sakınan müttekîler için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz?»
Görünmediğinden ötürü, bugün âhirete inanmıyanlar ilim adına cehalet gösterenlerin ta kendileridir. —İlerde söyliyeceğimi/ gibi — Bugünkü İlmî buluşlar, insanların bazı araştırmalar sonun da, meçhul ve gayb âleminden bulup bize intikal ettirdikleri y v lerdir ki, bunların menbaı olan gayb âleminin varlığı elbett.-kı kov-vetli bir gerçeği ifade etmektedir :
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder