25 Nisan 2016 Pazartesi

Hiç şüphesiz ki, yeryüzünün neresinde olursa olsun müslüman topluluğun bu azaba düçar olmaktan kurtulması ancak İnanç, duygu, nizam ve hayat sistemi yönünden, cahiliyet ehlinden ve cahiliyet topluluğundan kesin şekilde ayrılmakla mümkündür.

ve çatışmadır sürüp gider. Düşmanlıklar ve münakaşalar. Bir bölüğün diğer bölüğe isabet ettirdiği eziyetler, musibetler.

Gerçekten beşeriyet uzun tarihi boyunca pek çok kere bu çeşit azabı görmüş ve tatmıştır. İnsanlık ne zaman Allah’ın nizamından uzaklaşmışsa, insanların kendi arzu ve isteklerine, şehvet ve cehaletlerine, zaaf ve kusurlarına istikbalini tevdi etmişse böyle bir azap şekliyle karşı karşıya gelmiştir. Hayatı insanların arzu ve isteklerine, şehvet ve cehaletlerine, zaaf ve kusurlarına göre hareket ettirmiş, Allah’ın nizamından, hayat ve cemiyet için koyduğu sistem ve prensiplerinden, değer ve ölçülerinden uzaklaşıp kendi yanlarından hayat ve cemiyet nizamı vazettikleri zaman, insanlar birbirlerine kul olup bir kısmı diğerini köleleştirdiği zaman... Bir takım kimseler kendi tarafından vazettiği nizam, prensip, sistem, hüküm ve kanunlara başkalarını uymaya zorladığı zaman. Bütün bu bu hallerde zikrettiğimiz şekilde bir azabı bizzat tatmış ve görmüştür. Çünkü bir kısmı kendisine boyun eğmeye zorlarken, diğer bir kısmı kaçar ve karşı koyar. Ve bu çatışmada kuvvetli olan zayıf olanı ezer, çiğner. Bu gibi hallerde insanların kendi aralarında arzu ve istekleri, şehvet ve hırsları, düşünce ve fikirleri birbiri ile çalışır. Bir kısmının acısını bir başkası çeker. Bir kısmı diğer bir kısmına kin besler. Birbirlerinden nefret ederler. Çünkü hepsinin birlikte ortaklaşa başvurdukları tek bir ölçü yoktur. Bütün kullarını aynı derecede kabul eden bir yaratıcı tarafından konulmuş, değişmez ölçüler mevcut değildir. Herkesin kibirlenerek emrine boyun eğmekten kaçınamayacağı veya huzurunda boyun eğdiği zaman, kendi içinde küçüldüğünü hissetmiyeceği bir mabud yoktur...

Yeryüzünde doğacak en büyük fitne kullar arasında ülûhiyet hakkının kendisinde olduğunu iddia eden kimselerin türemesi, sonra da fiilen bu hakkın kendisine ait olduğunu anlatmaya çalışmasıdır. İşte insanları parça parça edip bölen bu fitnedir. Zira dış görünüşü itibariyle her ne kadar tek bir millet veya tek bir cemiyet .şeklinde görülmekte iselerde meseleye gerçek yanından bakıldığı zaman bazısının bazısına kul ve köle olduğu, bir kısmının diğer bir kısmının elinde esir olduğu, bütün sulta ve yetkilerin ezen kitlenin elinde bulunduğu — çünkü ezen kitle Allah tarafından konulmuş bir şeriata göre hareket etmek mecburiyetinde değildir, hareketlerinde sınırlı değil mutlaktır—. İşte böylece kendi aralarında bir kin ve hasettir devam edip gider. Fırsat gözetleyenler veya ezenler birbirleri ile çekişip dururlar. Parça parça bölünürler.

Yeryüzü tamamen bugün yavaş yavaş uzayıp giden bu korkunç azabın içerisinde yaşamaktadır.

Durum bu olunca yeryüzünde yaşayan küçük te olsa müslüman bir topluluğun hareket tarzı nasıl olacaktır? Cahiliyyet tek başına Allah’ın şeriatının hâkim olmadığı ülûhiyet ve hâkimiyet, özelliği nin tek başına Allah’a verilmediği, her idare tarzı, her toplum ve her yönetim şeklidir. Durum bu olunca elbette müslüman topluluk çevresindeki cahiliyyetten tamamen ayrılmak mecburiyetindedir. Müslüman cahiliyyet cemiyeti içerisinde hayatını devam ettirmek isteyen onların vazettiği hüküm, sistem, prensip, değer ve ölçülere bağlanan kavminden ayrılmak zorundadır.

Hiç şüphesiz ki, yeryüzünün neresinde olursa olsun müslüman topluluğun bu azaba düçar olmaktan kurtulması ancak İnanç, duygu, nizam ve hayat sistemi yönünden, cahiliyet ehlinden ve cahiliyet topluluğundan kesin şekilde ayrılmakla mümkündür.

 Ya Allah’ü Taâlâ iznü inayeti ile bir «İslâm diyarı n ı n » kaim olmasını sağlayacak ve müslüman oraya sığınacaktır... Yahut da kendisinin «İslâm ümmeti» saflarında bulunduğunu ve çevresinde bulunan kimselerin cahiliyet İçerisinde yüzdüklerini ve cahiliyet ehli olduklarını tam mânâsıyla anlayıp kavrayacaktır. Bundan sonra kendi akide ve nizamına bağlanarak kavminden ayrılıp Allah’ü Taâlâ’dan kendisi ile kavmi arasında hakikî bir açıklık kazandırmasını dilemek mecburiyetindedir.


Şurası bir gerçektir ki müslümanın çevresinde bulunan kimse lordan kesin şekilde ayrılip temayüz etmesi ona çok ağır zahmetli
lor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder