11 Nisan 2016 Pazartesi

«Allah’a karşı yalan uyduran veya âyetlerini yalanlıyandan daha zâlim kimdir?»

inektedir. — Sûre’nin sonunda gelecek olan ( ) kelimesi-

ninde ifâde ettiği gibi — kendilerinin, Hz. İ b r â h i m ’in getirmiş olduğu din üzere olduklarını, dinî esaslarda, yiyecek ve hayvanlarda helâl ve haram saydıkları şeylerin; onların değil, Allah’ın emri olduğunu ileri sürerek, Allah’a yalan isnad edip haksızlık ve iftirada bulunuyorlardı.^

Bundan dolayı âyette, onları takbih ve tenkîd edici soru ile söze başlanmaktadır. Onların tutumu tıpkı bugün kendilerini müslüman addedip; Hz. Muhammed’in getirdiği ilâhı din üzere bulunduklarını iddia edenlerin tutumu gibidir... Bu ise Allah’a yalan isnad ve iftiralardan biridir. Zira onlar Allah’ın hâkimiyetini, kendilerine mal ederler, kendiliklerinden bazı esaslar ihdâs edip bir sürü ahkâm çıkarırlar ve onları Allah’ın dini diye ileri sürerler. Dinlerini satarak kendilerine Cehennem’in esfeli sâfilin’inden yer ayıran bazıları da onlarla bir olup o ahkâm’ın Allah’ın dini olduğu vehmini uyandırırlar.

Cahiliyyet devrinde; kendilerinin tatbik etmekte oldukları esasların Allah tarafından olduğunu ileri sürerek, Hz. Peygamberin getirmiş olduğu Allah âyetlerine: «Bunlar Allah tarafından değildir» deyip onları reddetmişlerdi. Tıpkı günümüzdeki cahiliyyet ehlinin, yaptığı gibi. Evet, tıpatıp öyle... İşte, âyeti kerîme bütün bunları şiddetle reddediyor. Ve bu gibi tutumları haksızlığın, zulmün en ağırı sayarak yüzlerine çarpıyor:

«Allah’a karşı yalan uyduran veya âyetlerini yalanlıyandan daha zâlim kimdir?»

Buradaki zulüm, şirk manasında kullanılmıştır. Takbih edilen ve büyütülen bir şirk... Korkunç bir şey olduğundan, ondan kaçınılsın diye, Kur’an-ı Kerîm ekseriya şirki bu şekilde tasvir eder. Çünkü şirk; Hak’ka zulümdür, vicdan’a zulümdür, insanlara zulümdür. Ve aynı zamanda, şerik kabul etmeyen, birliğine inanılarak, ibâdet edilmeye lâyık olan Allah’ü Taâlâ’nın hakkına tecavüzdür.

Ilclâk ve iflâsa sürüklediğinden dolayı vicdâna tecâvüzdür... I bık olan Rablarınm gayrına ibâdet etmeye sevkedip, netice itiba-ılylo uydukları nizam ve kanunlarla İçtimaî hayatlarını ifsâda götürdüğü için de; insanlara tecâvüzdür. Dolayısıyla; Âlemlerin Rab-lıı'nın buyurduğu gibi şirk; büyük bir zulümdür. Şirkin ve müşrikimin fclııh bulmasına da cihetteki imkân yoktur:
«Zâlimler bunun için saadete ulaşamazlar.»

Allah’ü Taâlâ şirkin ve müşriklerin —veya zulmün ve zâlim lerin— kesin âkibetlerini belirterek hakikati külliyyeyi ifade bu yurmaktadır. Bazı kısa görüşlülerin, kısa bir müddet için müşrikleri kurtuluşta ve felahta görmeleri ehemmiyetsizdir. Zira onlunu bu muvakkat saâdetleri, kendilerini büyük kayıba ve felâkete götüren istidraç (şumartma) plânıdır. Allah’ın sözünden daha doğrusunu kim söyliyebilir?...

Şimdi de burada şu canlı ve müşahhas sahnede, âhirettekı İm sap gününde onların durumlarını ve felâh bulamıyacaklarını Al İnli'11 Taâlâ şöyle tasvir eylemektedir:

«Bir gün hepsini toplarız, sonra puta tapanlara; “iddin cttiftlııl« ' ortaklarmız nerede?” deriz.»

«Sonra, “Rabbımız Allah’a kasem olsun ki bizler puta tııpuıı-lar değildik” demekten başka çare bulamazlar.»

«Vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediklerine bak; ııydımluk-ları putlar da kayboluverdi.»

Muhakkak ki şirkin çeşitleri vardır. Şerikler ve müşrik İn <,«• şit çeşittirler. Şirk kelimesini, şerikler ve müşrikler kellmrleı tul işiten insanların hatırına bugün; putlara, taşlara, ağaçlımı, yıldı/ln jı ra veya ateş gibi şeylere tapan insanlar gelir ve şirkin yalın/ İm kilde olduğunu zannedebilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder