Ya Muhammed söyle onlara ve açıkça bildir ki, yegane hidayet Allah’ın hidayetidir. «İşte biz bunun için âlemlerin Rabbı olan Allah’a teslim olmakla emrolunduk» de. Zira bütün Alemler sadece O’na teslim olurlar. Bütün kâinat kendisini O’na teslim etmiştir. İnsanoğlu neci oluyor ki, bütün kâinat içerisinde tek başına kendisi bu âlemşümul rubûbiyet makamına teslim olmaktan kaçınıyor. Halbuki gökler ve yerle birlikte bütün âlemler O’nun fermanına teslim olmuştur.
Burada âlemlerin Rabbının zikredilmiş olması tam yerinde ve uygun bir ifadedir. Bu ifade kabul edilmemesi mümkün olmayan büyük bir gerçeği dile getiriyor. Bu büyük gerçek şudur : Mevcudat, bütünüyle görülen ve görülmeyen âlemleri ile birlikte Allah’ın kâinata koyduğu kanunlara teslim etmiştir kendisini. Hiçbir zaman bu kanunların dışına çıkamaz. Organik birleşimi bakımından insanoğlu da ister istemez bu kanunlara boyun eğmek mecburiyetindedir ve bu kanunların dışına hiçbir zaman için çıkamaz.
Şu halde geriye sadece seçme hakkı insana bırakılmış olan ve tecrübe edilmek için ihtiyar hakkı tanınmış olan mevzularda Allah’a teslim olmak hususu kalıyor.
İnsan burada seçme hakkına sahihtir. Dilerse hidayeti dilerse dalâleti seçer...
Şayet organik bünyesinin kâinat kanunlarına teslim olduğu gibi kendisi de Allah kanunlarına teslim olursa durumu düzelir, bünyesi ve hareketiyle, bedeni ve ruhuyla, dünyası ve âhireti ile, bir uygunluk içerisine girer.1
Rasulullah’ın ve onunla birlikte müslümanların Allah’a teslim olmakla emrolunduklarını ve buna binaen teslim olduklarını açıkça söylemeleri; zamanın derinlikleri içerisinde Allah’ın emrini benimseyip kabul etmek isteyenlerin gönlünde yaptığı fütuhat bakımından tesirli duygular ifade etmektedir. Âlemlerin Rabbına teslim oluş açıkça belirtildikten sonra kulluk ve amellerle alâkalı mükellefiyetler yer alıyor :
«Namaz kılın ve Allah’dan korkun diye emrolunduk.»...
Esas âlemlerin Rabbının rububiyetine, hâkimiyetine ve terbiyesine teslim olmaktır. Ondan sonra amelî ibadetler gelir. Bunu müteakiben de ruhî terbiye yer alır. Ve bunlar âlemlerin Rabbına teslim olma kaidesi üzerine oturur. Zira bu kaide olmadan üzerine oturacak hiçbir yapı söz konusu olamaz
Bölümün son kısmındaki âyetlerle Kur’an-ı Mübîn dinî gerçeklerle ilgili yığınlarca mürsaı ifadeler serdediyor. Haşir, yaradılış, hakimiyet. Görünen ve görünmeyen âlemleri bilme gerçeği ile. Hikmeti İlâhîyi ilgilendiren geı çeklerle. Ve nihayet bu sûrenin belli başlı mevzuunu teşkil eden ülûhiyetin hususiyetleri ile alâkalı gerçeklerle...
«Varıp huzurunda toplanacağınız O’dur.»
73 — «Gökleri ve yeri hak ile yaratan O’dur ki « o 1 >• de diği gün hemen olur. Sözü hak’dır. Sûr’a üfleneceği gün hiduinı
ranlık O’nundur. Görülmeyeni de, görüleni de bilir. O II H k î m ’dir, her şeyden Haberdâr dır.»...
Varıp huzurunda toplanacağınız O’dur.»...
Âlemlerin Rabbı olan Allah’a teslim olmak hem zardı idir, hem de şarttır. Çünkü bütün mahlûkatın varıp huzurunda toplumu tığı O’dur. Geleceği muhakkak olan mahşer gününde kendilerini hm taracak olan emirleri yerine getirmeleri elbette ki daha evi Ad ir lüı günden bütün kâinatın teslim olduğu şekilde âlemimin Kalıbımı, huzurunda mesuller olarak dikilip durmadan önce teslim olnı»Imı şüphesiz ki, kendileri'için daha iyidir... İşte böylcce bu ı,.«‘i T1" tasavvuru —mahşer gerçeğinin— başlangıç itibariyle Alemlerin Rabbına teslimiyeti ifade ettiği gibi netice itibariyle do ona tealini olmaktan başka kaçacak yol bulunmadığını açıkça belirtmeldedlı
«Gökleri ve yeri hak ile yaratan O’dur.»
Tıpkı öbür yığındaki müessir duygular ifade eden haluk alim gibi bir başka hakikat daha. Kendisine teslim olmakla emi olunduk lan Allah gökleri ve yeri de yaratandır. Yaratan şüphe:.1/ ki. ııııı lik olma, hükmetme ve tasarruf yetkisine de sahiptir Ve (>. gülleri ve yeri «Hak» ile yaratmıştır. Şu halde bu kAlnatm le mel direği Hak’tır. Ayrıca bu âyeti kerîme kâinatın hisler Alemin den ibaret olup, gerçekte bulunmayan vehimlerden meydana gel diği tezini savunan Eflâtunculuğu ve ideâlist felsefenin ortaya attı ftı hurafeyi büsbütün yok edip, düzelttiği gibi olduğunu da açılıra belirtiyor. İnsanların ölçü olarak kabul ettikleri hak mefhumu as lındu mevcudatın fıtratında ve tubiuLuıdu gizli olan Hak duygusuna
Esas âlemlerin Rabbının rububiyetine, hâkimiyetine ve terbiyesine teslim olmaktır. Ondan sonra amelî ibadetler gelir. Bunu müteakiben de ruhî terbiye yer alır. Ve bunlar âlemlerin Rabbına teslim olma kaidesi üzerine oturur. Zira bu kaide olmadan üzerine oturacak hiçbir yapı söz konusu olamaz
YanıtlaSilhttp://seyyitkutubtefsiri.blogspot.nl/2016/04/mevcudat-butunuyle-gorulen-ve.html