15 Nisan 2016 Cuma

Gerek hidayet, gerekse dalâlet Allah’ın değişmez kanunlarına bağlıdır. Bu konuda peygamberin arzusu meseleyi değiştirmez. Peygamberin sevdiği kimselerin hidayete gelmesini arzu etmesi durumu değiştirmiyeceği gibi bir takım kimselerin de inatçılık göstererek ona karşı savaş açması, hidayet ve dalâlet konusundaki İlâhî kanuna tesir etmez.

siyonu itibariyle kendisinin dışında kalan bir hâdisedir. Gerek hidayet, gerekse dalâlet Allah’ın değişmez kanunlarına bağlıdır. Bu konuda peygamberin arzusu meseleyi değiştirmez. Peygamberin sevdiği kimselerin hidayete gelmesini arzu etmesi durumu değiştirmiyeceği gibi bir takım kimselerin de inatçılık göstererek ona karşı savaş açması, hidayet ve dalâlet konusundaki İlâhî kanuna tesir etmez. Bu meselede peygamberin kendi şahsıyla alâkalı bir husus yoktur. Peygamber hesaba çekilirken hidayete erdirdiklerinin sayısına göre muhasebe edilmiyecektir. O hesabını vazifesini ifa etmiş olmasına, sabretmiş bulunmasına, vazifeye koşmuş olmasına göre verecektir. Verilen emri yerine getirip getirmediğine göre muhasebe edilecektir... Bundan sonra insanların durumu tamamen Allah ile alâkalıdır : «Allah kimi dilerse onu delâlete götürür, kimi de isterse doğru yol üzerine sebât ettirir»... «Şayet Allah dileseydi onların hepsini hidayete erdirirdi»... «Ancak bu Kur’-an'a kulak verenler ona icabet ederler...» Daha önce hidayet ve dalâlet konusunda Allah’ın engin meşiyeti ile insanların yönelişi ve cehdi arasındaki münasebeti beyan etmiş, o konuda gerekli malûmatı vermiştik.

İşte bu noktadan hareket ederek diyoruz ki bu dine davet eden dâva adamlarının karşılaştığı kimselerin arzularına ve isteklerine uyarak kendi metodunu değiştirmesi, davet tarzına tebdil ederek Rabbani tabiatından kaydırması icap etmez. Hatta onların arzu ve isteklerine duygu ve emellerine uygun düşsün diye dâvayı güzel ve süslü göstermeye çalışmak gerekmez... Gerçekten müşrikler Hz. Peygamber’den harikalar talep ederken kendi çağlarının İcaplarına, alıştıkları durumlara ve idrak seviyelerine göre istiyorlardı. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’in muhtelif yerlerinde bu istekler belirtilmiştir. Hatta bu sûre içerisinde bile aynı hususlara dair malûmat varid olmaktadır : «O’na bir melek indirilmeli değil miydi? dediler»... «O’na Rabbi tarafından bir âyet indirilmeli değil miydi? dediler»... «Bütün benlikleriyle Allah’a kasem ederek şayet kendilerine bir âyet gelecek olursa buna inanacaklarını belirttiler»... 

Diğcr sûrelerde bu konuda varid olan âyetler buradaki isteklerden daha tuhaf ve hayretengîzdi. Nitekim i s r a sûresinde bu istekler şöylece anlatılmıştır :
Biz» dediler, «sana katiyyen inanmayız. Ta ki bizim için şu yerden bir pınar akıtasın.

Yahut senin hurmalıklardan, üzümlüklerden bir bahçen olsıın da aralarından şarıl şarıl ırhıaklar akıtasın.

Yahut dediğin gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşün* sin veya Allah’ı ve melekleri kefil getiresin.

Yahut altından bir evin olsun, yahut semaya çıkasın. Onu çıktığına da asla inanmayız. Ta ki üstümüze okuyacağın bir lıl-tab indiresin....... 1

F u r k a n sûresinde de bu husus şöylece ifade edilmektedir «Ve dediler ki: Ne oluyor şu peygambere ki yemek yiyor ve çar şılarda geziyor. O’na bir melek indirilmeli değil miydi ki onıııılu birlikte korkutucu olsun. Yahut O’na bir hazine atılmalı veya İçinden yiyeceği bir bahçe olmalı değil miydi?» 2

Buna karşılık olarak gelen Kur’an tevcihatı ise Itaaulullnh (S.A.) yı ve beraberindeki mü’minleri onların istedikleri l>ıı İm rikaları getirmekten veya böyle bir arzuya kapılmaktan imliyi miştir. Ve Rasulullah’a denilmiştir ki:

«Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince, eğer güciin yeri del meye veya göğe merdiven dayamaya yetmiş olsaydı, onlara bir mucize göstermek isterdin. Allah dileseydi onları doğru yolda loplaı dı. O halde sakın bilmeyenlerden olma.»...3

Önce onlar şunu bilmelidirler ki; Hakkı tekzip edenlerde bu lunmayan esas unsur kendilerine gelen burhanların ve lıak'ku d .m delillerin azlığı değildir. Esasen onlarda eksik olan şey Imkıkıdlıu i duymaz olmaları ve ölmüş bulunmalarıdır. Hem Allah hidayet \e dalâlet konusundaki kendi kanunlarına uygun olarak onlara hidayeti nasip etmemiştir. Ve ayrıca şu hususu gözden uzak buluncltn mamak gerekir : Bu din Allah’ın değişmez kanunlarına uygun ula rak hareket eder. Binaenaleyh bir takım kimselerin arzu ve latek lerinin altında ezilip büzülmez...

Bu düşünce bizi Kur’an tevcihatı ile ilgili daha şumilllü bir imhaya götürür. Şöyle ki: Kur’an-ı Mübîn’in hükmü sadece bir za
I tını : 90.
2. I ıııkıııı ; 7.
I l'.ıı'ıını ı 33.
t

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder