51 — Rablarının huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur’an’la uyar. Rablarından başka bir dost ve aracıları yoktur. Umulur ki Allah’dan sakınalar.
52 — Sabah akşam, Rablarının rızâsını isteyerek O’na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak, zulmedenlerden olasın.
53 — Böylece, «aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?» demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?
54 — Âyetlerimize îman edenler sana gelince, onlara: «Size selâm olsun. Sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tevbe eder ve nefsini düzeltirse, Rabbiniz ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, G a f û r ’dur, Rahim ’dir» de.
55 — Suçluların yolu belli olsun diye, böyle âyetleri uzun uzun açıklarız.
NÜBÜVVET MEFHUMU
Bu kısım; müşriklere izah edilen peygamberin tabiatı ve peygamberliğin hakikati konusunun devamı olup —yukarda bazı örneklerini verdiğimiz— hârikalar istemelerine binaen serdedilmiş-tir. Aynı zamanda peygamberler ve peygamberlikler hakkında ca-hiliyyet düşüncelerinin — ve genellikle beşerî düşüncelerin — tashihinin devamıdır. Daha önce bu düşüncelerle Arap cahiliyyeti ve etraflarındaki topluluklar bozguna uğramışlar, o düşüncelerle pey-
gamberlik ve nübüvvet, vahiy ve Resul hakikatlarından uzak İn-, mışlardı da hurâfelere, evhamlara, efsane ve sapıklıklara dalmış lardı. Böylece nübüvveti; sihir ve kehânetle, vahyi de; cin ve cü nun’la karıştırmışlardı!. Artık peygamber denince gayıptan halıcı veren, harikalar yaratan, sihirbazların yapmış olduğu ve insanimin alışageldiği şeyleri yapan kimse olarak anlıyorlardı.
Sonra İslâm akidesi gelerek Hakkı bâtılın üzerine saldı, /ateıı yok olmaya mahkûm olan bâtılı beyninden yıktı, iman düşüm raini sadeliğe, açıklığa, doğruluğa ve gerçekçiliğe kavuşturdu, ımlnivv» i ve nebi düşüncesini; o türlü hurâfe, evham ve dalâletlerden kın tardı. O hurâfeler o günkü bütün cahiliyyet cemiyetlerinde yaygın* laşınıştı. Ve bunlardan Arap müşriklerinin cahiliyyetine en yakın olanı da aralarındaki millet ve cins ayrılığına rağmen ehli kitaptan Yahudilerin ki ve Hıristiyanların ki idi. Hepsi de nübüvvet ve m l.ı mefhumunu en kötü bir şekilde tahrif etmişlerdi.
Şimdi peygamberlik ve peygamberlerin hakikatim beyan «d" tikten, onları bu iki mefhuma saran her türlü evham ve dalAleileı den azâde bir şekilde insanlara takdim ettikten sonra; Kuran ı K»> rîm: Tabiatı dışmda kalan her türlü süs ve cazibeden ınüetMiod olan akidesini insanlara sunmaktadır...
Allah’ın insanlara gönderdiği peygamber bir beşerdir, (> Al lah’ın hâzinelerine mâlik değildir, gayıptan haber vermez, «ben im leğim diye» de iddia etmez. Telâkkisini ancak Rabbindon alır ve *m dece O’nun vahyettiği emirlere tabi olur. O’nun d&vctini kabul eden ler Allah’ın yanmda beşerin en hayırlısıdırlar. Peygambere bu. olan da rıfk ile muâmele edip, beşeriyete mes’uliyetini hisset t Irım k tir, kullarına acımayı ve onlara mağfiret etmeyi Allah’ın kemli ü/< rine almış olduğunu onlara duyurmaktadır.
Peygamberin mükellef olduğu hususlardan biri de; Ahi ret kot kuşundan kalbleri ürperenlerin ellerinden tutup, takvayu ulaşma larına yardımcı olmaktır. Peygamberin vazifesi bu hususlara Inbl sar ettiği gibi, beşer olma ve vahiy telakki etme yönlerinden de peygamberliğin mahiyeti bundan ibarettir. Böylece vazife ve ma hlyet bakımından peygamberlik mefhumu tashih edilmiş oluyor ki, bununla mücrimlerin yolu diğer yollardan ayrılıyor. Hak ili* bâtıl
Fîzılâl-ll Kuı'nn. C: S
H
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder