15 Nisan 2016 Cuma

Fıtratı bozuk, işitmeyen, doğruya yönelmiyen ölü gruptur. Bunlara hiç bir şey tesir etmediğinden, hidayeti kabul etmezler... Bu redleri, hak olduğuna dâir delilin kifayetsizliğinden değildir. Zira O’nun delili bünyesinde mevcuttur. Fıtratın o yüceliğine bir ulaşabilse, orada istediği delili bulacak, fıtratı da o Hak’kı , muhakkak kabul edecektir...

cezayla karşılaşmaları mevzuunda onları serbest bırakmıştır... O halde bu hususu iyi bil; sakın bilmiyenlerden olma!...

«Allah dileseydi onları doğru yolda toplardı. O halde sakın bilmiyenlerden olma!...»...

Ne korkunç kelime! Ne ciddi bir hitap!... Fakat makam, o korkunç kelimeyi ve böyle ciddi bir sözü icabettiren makamdır...

Daha sonra Allah’ın muhtelif şekillerde yarattığı insan fıtratının zikrine ve delillerle donatılan «doğru yol» karşısında insanların muhtelif tutumlarının beyânına geçilmektedir...

«Ancak kulak verenler dâveti kabul ederler. Ölülere gelince; onları Alah diriltir ve sonra hepsi O’nun huzuruna çıkarılırlar»...

Rasûlüllah’ın Allah tarafından getirmiş olduğu bu hakkı, insanlar iki grup halinde karşılarlar.

Birinci grup; Fıtrî alıcı cihazları açık, diri ve faal, yaşayan gruptur... Bunlar doğru yolu kabul ederler. Hidâyeti işitip kabul edebilmek için fıtrî anlayışa ve vicdanî duygulara sahiptirler;

«Ancak kulak verenler, dâveti kabul ederler»...

İkinci grup; Fıtratı bozuk, işitmeyen, doğruya yönelmiyen ölü gruptur. Bunlara hiç bir şey tesir etmediğinden, hidayeti kabul etmezler... Bu redleri, hak olduğuna dâir delilin kifayetsizliğinden değildir. Zira O’nun delili bünyesinde mevcuttur. Fıtratın o yüceliğine bir ulaşabilse, orada istediği delili bulacak, fıtratı da o Hak’kı , muhakkak kabul edecektir... Bu grup insanların eksik tarafı, fıtratlarının ölü oluşudur. Bu yüzden Hak din ile ciddi bir irtibat kuramamaktadırlar. Bu grup insanların hakkında peygamberlerin yapabileceği hiç bir şey yoktur. Onların yanında burhanın da değeri yok. İşleri Allah’ın meşiyyetine kalmıştır. Eğer dilerse ve kendilerinde diriltmeye lâyık haller bulursa onları diriltir. Dilemezse, âhirette huzura dönünceye kadar hayatta ölü olarak kalırlar:

«Ölülere gelince; onları, Allah diriltir ve sonra hepsi O’nun huzuru’na çıkarılırlar»...

İşte, kabul etme veya etmemenin sonucu budur. Bu hakikat durumu bütün gerçekleriyle açığa çıkarmakta, peygamberin görevini ve yapacağı işi tahdid etmektedir. Her şey, onu yaratan Allah’a bırakılmıştır. O, irâdesini istediği şekilde yürütecektir.
Bu gerçekler Rasûlüllah’a böylece beyan edildikten sonra n riklerin mucize indirilmesi isteklerinin nakline geçiliyor. Ali« Taâlâ’mn beyanından anlaşılıyor ki bu istekleri cahilane bir İM ek İsteklerinin yerine getirilmesi kendilerine bazı felâketler doğunu) tır. Hak Taâlâ kendilerine merhamet ettiği için isteklerini yerini» tirmemektedir. Hatta bu merhametin sadece kendilerine değil, bil mahlûkata şamil olduğunu da hesaba katmalıdırlar. İsteklerinin ı* dedilmesi, kendileriyle birlikte bütün mahlûkata gelecek f«*IAK«-< 11 lemiş olabilir... Bunlar anlatıldıktan sonra hidayet ve dalâlet in ilil ettiği manalar ve sırlar anlatılmakta ve Allah’ın bunlarla Iltfill 1 iradesine temas edilmektedir:

37 — «“Ona Rabbinden bambaşka bir âyet indiriİN«*y«lt ) diyorlar. De ki: “Doğrusu Allah öyle bir mûcizeyi indirmeye kİ dirdir.” Fakat çoğu bilmezler»...

38 — Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan lım*l<*ı ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitabta biz hiç bir şeyi eki bırakmadık; sonra hepsi toplanıp Rablerine getirileccklerdiı

39 — Ayetlerimizi yalanlıyanlar, karanlıklarda kalını«) «a ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dileı «e n doğru yola koyar.

Müşrikler, olgun beşer idrâkine hitabeden, insanlığın ıltyl erdiği asrı bildiren ve bu rüşdüne hürmet ederek ulv! hitaba ll»y gören, bir kavme münhasır olmayıp kıyamet gününe ka<l «ı I»AK ı k lacak olan Kur’an mucizesiyle iktifa etmiyorlar, önceki p« vğ «t herlerin maddi mucizelerinden bir mucize daha istiyorlardı

Böyle bir mucize isterlerken, dâva sahiplerini ynlanlıyaııl ra bu nevi mucizelerin gönderilmesi, netice itibariyi«' kendiler nin de helak edilip ortadan kaldırılmalarına sebep olduğunu bl iniyorlardı. Bu, Allah’ın değişmeyen nizamı idi. Hal böyle olıniıl la beraber; istekleri yerine getirilirse idi dahi —kendilerimi« önceki bazı kavimler gibi— mucizeyi de inkâr ederek yine bel) ke uğrayacaklardı. Şu halde Allah’ın mucize göndermemesi İter dilerine acıdığındandı. Diğer yandan da içlerinden iman e< 1«•« «•! lerin iman etmesi, etmeyeceklerin gelecek nesillerine ini imanı nasip olması için mühlet verilmiş oluyordu. Buna karşılık ker, dileri, ııe sonuç vereceğini bilmedikleri tekliflerini i/»ı,..ı ■•...«

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder