20 Nisan 2016 Çarşamba

Şimdi biz uzun bir müddet bu nasların karşısında durup düşünmek mecburiyetindeyiz. Aslında bütün insanların bu hakikatler karşısında uzun müddet durması gerekir.


nim ümmetimden de, Rabbimin bana önce kendilerine selâm vermemi emir buyurduğu kimseler vardır».

Müslim’in sahihinde Aziz bin Amr ’den rivayet ediliyor ki Ebu Süfyan birgün Selmani Farisi ’nin, Süheyl bin Rumî ,nin, Bilâli Habeşi’ nin ve birkaç kişinin bulunduğu bir yere geldi ve geri döndü. Bu zatlar dediler ki: Vallahi Allah düşmanından, Allah’ın kılıcı alınmış değil. Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir dedi ki: Siz bu sözleri Kureyş’in efendisi ve reisine karşı mı söylüyorsunuz? Bu haber Resulullah’a ulaşınca Hazreti Peygamber: Ya Ebâ Bekir belki sen onları kızdırmışsmdır. Şayet onları kızmdırmışsan, şunu bil ki Rabbini kızdırmışsmdır. Hazreti Ebu Bekir tekrar onların yanma geldi ve dedi ki: Ey kardeşlerim. Sizi kızdırdım mı yoksa? Hayır dediler. Allah bağışlasın seni, ey kardeşimiz dediler...

Şimdi biz uzun bir müddet bu nasların karşısında durup düşünmek mecburiyetindeyiz. Aslında bütün insanların bu hakikatler karşısında uzun müddet durması gerekir. Gerçek şudur ki bu naslar insan hakları konusunda mücerret manada bir takım prensipleri, ölçü ve nazariyeleri temsil etmiyor. Ve hiç şüphesiz ki bundan çok daha büyük şeyleri ifade ediyor. Bu naslar beşer hayatında fiilen tahakkuk etmiş olan dehşetengiz şeylerin timsali... Evet bu dinin bütünüyle insanlığı geniş bir değişime tabi tutuşunu temsil etmektedir. Evet beşeriyetin birgün gerçek hayatında ulaşmış olduğu parlak ufukların çizgisini temsil etmektedir. Her ne kadar insanlık bu parlak çizgilerden, yükselmiş olduğu bu engin ufuklardan bu dine karşı gelerek geri dönmüş, yüksekliklerden aşağı yuvarlanmışsa da bu o değişimin ululuğunu ve azametini azaltmaz. Ve bir zamanlar tahakkuk etmiş olan bu gerçeğin büyüklüğüne gölge düşürmez. Beşerin pratik hayatında bilfiil çizilmiş olan bu hattın önemini silmez... Evet bu hattın çizilmiş olmasını ve birgün en üstün seviyeye ulaşmış olmasının değerini ancak beşeriyet tekrar yeniden ona ulaşmaya ve yükselmeye çalıştığı zaman anlayabilir. Madem ki bir zaman ona ulaşabilmiştir şu halde bir kere daha ulaşması imkân dahilindedir ve beşerin takati içindedir. Arzulanan çizgi orada ufuklarda duruyor. Beşeriyet yine aynı beşeriyet. Bu din
yine aynı din. Öyleyse geriye azimden, güvenden ve yakinden başka birşey kalmıyor.

Bu nassların değeri; o günkü insanlığa yüce ufukları bütün noktaları ve merhaleleriyle çizmiş olmasındandır. İslâm’ın Arap m sanını çekip çıkardığı cahiliyyet bataklığından ulaştırdığı o ytlen ufuklara ve zirvelere vasıl etmesindendir. Cahiliyyet devri Anıp'' larını beşeriyetin elinden tutup bilfiil o bataklıktan çekerek kendi lerinin ulaştıkları zirvelere ulaştırmasını öğretmesindendir.

Cahiliyyet devri Arap’larının düşmüş oldukları aşağılık ¡¡evi ye —ki bütünüyle beşeriyet aynı durumdaydı— açıkça şu Kıt reyş’li topluluğun sözlerinde billurlaşmaktadır: «Ey M u h a m m e d , kavminden bunlara mı razı oldun? Aramızdan Allah lııııı lara mı ihsanda bulundu? Biz bunlara mı uyacağız? Onları yanın dan kov? Belki onları kovunca biz sana uyabiliriz?»... Veya A k ı a bin Habis’in ve Uyeyne ’nin ilk sahabilerden olan B i 1 â 1’i, Sü h e y b’i, A m m a r’ı, H a b b a b’ı vobeu/eıl zayıf kimseleri Peygamberle birlikte görünce: «Biz istiyoruz kİ kı ıı di meclisinde bize de yer ayırasın. Ve böylece Arap’lar orada bizim üstünlüğümüzü öğreneler. Çünkü Arap elçileri senin yanımı n«lt yorlar. Ama biz, onların bizi şu kölelerle birlikte görmelerinden ııla nıyoruz. Binaenaleyh biz senin yanma geldiğimiz zaman onları yanı mızdan kaldır. Biz gittikten sonra arzu edersen otur onlarla» İşle bu sözlerde cahiliyyet, bütün çirkinliği, gülünç değerleri vr hanlı ihtimamları ile ortaya çıkıyor. Soy ve sop taassubu, ırkçılık, mala değer vermek, insanları tabakalara ayırmak ve benzeri değerim Halbuki şunların bir kısmı Arap bile değiller. Bir kısmı eşraf tabakasından da değil. Zengin ve servet sahibi olanlar da yok Ama hepsi de cahiliyyet devrinde geçerli olan ve günümüzdeki cahiliyyet sistemlerinin de tabaka cins ve ırk ayırımı naraları ile seviyesine ulaşâmadığı yücelikler...

İşte cahiliyyet bataklığı... Ve işte İslâm’ın üstün zirvesi... İş te bu gülünç ölçülere, o basit değerlere ve bu çirkin naralara değer ölçüsünde ağırlık yeri vermeyen yegâne sistem... Yeryüzünden türememiş, gökten inmiş olan İslâm... Çünkü yeryüzünün düştuğu bataklık işte ortada... Ve böyle bir bataklıkta yeni, yüce ve ulvî bir bitkinin yetişmesi, gelişmesi imkân harici... İslâm’ın ilk kere in

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder