16 Nisan 2016 Cumartesi

«De ki: “Üzerinize Allah’ın azabı gelse veya kıyamet saati size gelip çatsa, Allah’dan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru iseniz bana bildirin.” 41 — Hayır; sadece O’na yalvarırsınız, dilerse feryada geldiğiniz belâyı üzerinizden kaldırır ve siz de O’na koştuğunuz ortakları unutursunuz.

Kalplerini mühürlüyor ve bir daha kendilerine kalplerini, gözlerini ve kulaklarını iade edebilecek Allah'tan başka bir ilâh bulamıyorlar.

İşte onlar bu iki parlak ve dehşetengiz sahne ile yüz yüze bulunurken Kur’an-ı Mübîn onlara peygamberlerin vazifesinden nöz ediyor. Peygamberliğin bir müjdeleme ve korkutma işi olduğunu, bunun ötesinde başka bir şeyle mükellef olmadıklarını anlatıyor. Peygamberlerin vazifesi harikalar göstermek değildir. Lüzumdu/. isteklerde bulunan herkesin isteklerini yerine getirmek de delilidir. Peygamberin vazifesi; tebliğ etmektir. Onlar; korkutup, müj-ılrllyerek tebliğ vazifesini ifa ederler. Sonra da bir grup insan onlum inanır, salih amel işler, korkudan emin olur ve kederden kurtulur. Bir başka grup ise onları yalanlar, döneklik eder, bunun karşılığı olarak da bir azap alıverir onu. Şu halde dileyen inananı, dileyen inkâr etsin... Netice budur...


ALLAH’IN AZABI

40 «De ki: “Üzerinize Allah’ın azabı gelse veya kıyamet saati size gelip çatsa, Allah’dan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru iseniz bana bildirin.”

41 — Hayır; sadece O’na yalvarırsınız, dilerse feryada geldiğiniz belâyı üzerinizden kaldırır ve siz de O’na koştuğunuz ortakları unutursunuz.

İşte bu akide ile insanın fıtratına hitap eden Rabbani nizamın takip ettiği metodun bir yanı. İlahî metodun bu tarafı ile daha önce geçen kısmında takip ettiği metod ve daha sonraki bölümlerde gelecek olanlar birleşerek bir birlik arzediyorlar. Daha önce geçen bölümde bu Rabbani nizam insan fıtratına ilahi ve tanzimin canlılar âlemindeki eserlerinden örnekler vererek hitap etmişti. Bu arada Allah’ın ilminin enginliğini ve genişliğini belirtmişti. Bu bölümde ise Allah’ın azabını anlatarak hitap ediyor fıtrata. Ve insan fıtratını dehşetlerle karşılaşırken, kalbi tiril tiril titreten korku İle yüzleşirken bu.azap karşısındaki tutumuyla yüzleştiriyor. Dehşetlerin sarıverdiği anda insan fıtratı üzerine çökmüş olan bütün
ağırlıklar yok oluyor ve fıtrat bütün çıplaklığıyla beliriyor. Kendi derinliklerinde yer etmiş olan Rabbı Zülcelâli tanıma ve onun bir liğini kabullenmek hususunda büyük bir engel teşkil eden o ağırlıkların hepsinden kurtuluveriyor :

«De ki: “Üzerinize Allah’ın azabı gelse veya kıyamet saati size gelip çatsa, Allah’dan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru iseniz bana bildirin.”...»

Haddi zatında bu; dehşet karşısında insan fıtratının durumu dur. Hak Taâlâ’nın dünyadaki azabı azablarm yok edicisi ve kok ten silicisidir. Yahut da hiç beklenmeden kıyametin gelip çulum sidir. İnsan fıtratı bu noktaya dokunduğu, o dehşet manianınım düşündüğü zaman bu dehşetin mahiyetini idrak eder, onun karcısında titrer, kendisine gelir. Zira bu dehşetin ifade ettiği ıımıı#, kendi bünyesinde gizli olan bir gerçeği temsil etmektedir. İyi*1 Hak Taâlâ bu gerçeğin insan benliğinde gizli olduğunu gayet i v l bildiği içindir ki, ona böyle bir düşünce metoduyla hitap edlym ve böylece dehşetten sarsılmasını, titremesini sağlayarak İmimi ağırlıklardan kurtulmasını temin ediyor. Onlara bu durumu »oıu yor. Ve dosdoğru cevap istiyor kendilerinden, hem de kemli dil leriyle. Maksat kendi fıtratlarının tasdik ettiğini ifade etmek

«Allah’dan başkasma mı yalvarırsınız? Doğru iseniz bunu l»l dirin»...

Sonra âyeti kerîme onların fıtratlarının içinde bulunduğu lift lete uygun doğru cevabı yerleştiriyor. Onların dili bu gerçeklet ı konuşmasa bile :

«Hayır; sadece O’na yalvarırsınız. Dilerse feryada geldiğini« belâyı üzerinizden kaldırır... Ve siz de O’na koştuğunuz »rtuklurı unutursunuz»...

Hayır, sadece O’na yalvarırsınız. O’na ortak koştuğunu/ leylerin hepsini unutuverirsiniz... Dehşet, fıtratınızı olduğu gibi ve herşeyden âri olarak gösterir. İşte o zaman doğrudan doğruya Al lah’dan kurtuluş talep ederek O’na yönelirsiniz. Ve ondan başka sini kendisine eş koştuğunuzu unutursunuz. Hatta insan fıtratı şiı k mefhumunu bile unutur o anda. Çünkü benliğinde yer etmiş olan yegâne gerçek Rabbı Zülcelâlini tanıma gerçeğidir. Şirke gelince satıhtaki bir kabuk gibidir. İnsan fıtratına başka âmillerin tesiri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder