23 Nisan 2016 Cumartesi

Evet beşer ilmi bize diyor ki: İnsanoğlunun elde ettiği neticelerin hepsi ihtimallerden ibarettir.

tır. Dilediği kimseye kız evlad verir. Dilediği kimseye de erkek evlad verir.

Yahud da o evladları erkekli dişili ikizler halinde verir. Dilediği kimseyi de kısır bırakır. Muhakkak ki O, Alîm ’dir, Kadir’-dir.» 1

«Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde bir yaratılıştan sonra diğer bir yaratılışa çevirip kemâle erdiriyor. İşte Rabbiniz olan Allah. Mülk O’nundur. O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur. Böyle iken nasıl çeviriliyor sunuz?» 2

İşte önümüzde bir «ğayb» âlemi. Beşer ilmi geliyor ve orada duruyor. Ve ancak insanoğlu milâdın yirminci asrında bu acı gerçeklerle karşılaşabiliyor. Halbuki geçmiş asırlarda yaşayan bir takım kimseler ğayba inanmanın tamamen ilme karşı bir tutum olduğunu sanıyorlardı. Aklî prensiplere uyarak yaşamak isteyen kimsenin ğaybı ifade eden değerlerden kurtularak kendisini ilmin mutalarına teslim etmesini şart koşuyorlardı. Halbuki işte şu yirminci asırda gelişen ilim..-. Evet beşer ilmi bize diyor ki: İnsanoğlunun elde ettiği neticelerin hepsi ihtimallerden ibarettir. Ve tam manasiyle mutlak gerçek hiç şüphesiz insanoğlunun önünde esrara bürünmüş bir ğayb muamması olarak duruyor.

Gayb gerçeği üzerindeki bu kısa ve özet halindeki temasımızı bitirmeden önce İslâm akidesinde, İslâm düşüncesinde «Ğayb» mefhumunun ifade ettiği mana üzerinde birkaç kelime söyleyelim.

Gerçekten Kur’an-ı Kerîm —ki o İslâm düşüncesinin ve ne-fjei ettiği İslâm akidesinin en esaslı kaynağıdır— bize bildiriyor ki meydanda ğayb adı verilen görülmeyen bir âlem, bir de şühûd adı verilen görülen âlem vardır. İnsanın çevresini saran her şey görülmezlikten ibaret olan ğaybı ifade etmez. Ayrıca insanın faaliyet İmlinde bulunduğu kâinat kuvvetlerinin hepsi bilinmezlikler ünva-m içerisinde gizlenmiş, gitmiş de değildir.

Meydanda Allah’ın kâinata koyduğu bir takım değişmez kanunlar vardır. «İnsanoğlu» bu değişmez kanunlardan; kendi takati ve ihtiyacı nisbetinde yeryüzünde Allah’ın tevdi ettiği hilafet vazifesini deruhde etmek için lâzım olan miktarı bilip, kavra-
I ŞiOrıı : 49-JO.
/.Ilıııcr: 6,
yabilir. Ayrıca Allah’ü Taâlâ insana bu kadarlık kâinat Kanunim * nı bilme kudretini de bahşetmiştir. Hilafet vazifesini deruhde ede-bilmek için bu kanunlara uygun olarak kendi emrinde çalışın ı ¡ını sağlayan gücü de vermiştir. Bu sayede insanoğlunun yeryüzünün imarı, hayatın gelişmesi ve yeryüzünden elde edilen enerji ve ı ı/.ık larla faydalanması sağlanmıştır.

Bütünü itibariyle bu değişmez kâinat kanunlarının yum hum Allah’ın engin ve sonsuz meşiyeti vardır. Bu kâinat kanunim in» vazeden her ne kadar O ise de o kanunlar kendisini sınırlandı mm/ Bir de bu kâinat kanunlarını infaz eden takdiri İlâhî vardır. Km İm meselesi mekanik ve zarurî bir vasıta değildir. Yeryüzünde İmin nan her harekete hâkim olan kaderdir. İsterse bu hareket Allah'tı Taâlâ’nın belirttiği kanunlara uygun şekilde cereyan etsin Yeryüzünde infaz zemini bulan kader meselesi de bir « ğ a y I» » 'İmi ibaret olup mahiyetini hiç kimse kavrayamaz. Ve insan oğlunun Km der mevzuunda s’erdettiği hususların en ilerisi zan ve ihtimalim den ibarettir. Nitekim imtimaller nazariyesi beşerî bilgilerin de İmimi etmek mecburiyetinde kaldığı bir husustur.

İnsanoğlunun bünyesinde bir saniye içerisinde milyon hm o milyon biyolojik ameliyeler olup bitmektedir. Ve bu amellyeleı do insanoğlunun kendi bünyesinde cereyan etmesine rağmen güm) müze kadar insana kıyasla bir ğayb olmaktan öteye gidememişi lı. Bunun yanı sıra milyon kere milyon defa çevresinde bulunan hal nat içerisinde ameliyeler olup bitmektedir. Ve insanoğlu bunların çok azını bilmektedir.

Gayb âlemi hem insanın, hem de kâinatın geçmişini ihata «’İliği gibi her ikisinin bu gününü ve yarınını da ihata etmektodiı İlil tün bunlar insanın bir kısmını bildiği ve hilafet vazifesini yüklem bilmek için düzenlenmiş İlmî mutalar halinde faydalandığı deflemez kanunların mevcudiyetine rağmen bulunmaktadır.

Ve gerçekten «insanoğlu» bu âleme gelirken kendi arzu ve isteği ile gelmemektedir. Bu cihana ayak bastığı zaman gerek gelişi ile ilgili gerekse gidişi ile ilgili hiçbir şey bilememektedir. Yine insan bu âlemden giderken de kendi arzusuyla gitmemektedır. Niçin gittiğinin ve nereye gittiğinin farkında bile değildir. İşle böyledir her canlının hali... Ne kadar bilirse bilsin, neler öğrenirse öğrensin bütün bunlar bu âlemdeki zikri geçen vakalardan hiç birisini değiştirememektedir ve değiştiremez de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder