«Bunun gibi, her kasabanın ileri gelenlerini hîle yapan suçlular kıldık. Oysa yalnız kendilerine hîle yaparlar da farkına varmazlar.»...
Her kasabadan — büyük şehir veya başkentten — ileri gelenleri suçlu kimseler kılmak... Allah’ın dinine karşı düşmanlık etmeleri... Allah’ın değişmez bir kanunudur. Zira Allah’ın dini evvelemirde başlangıç noktasından hareket eder. Ve bu ileri gelen kimselerin hâkimiyetini tecrid etmek ve onları saf dışına itmekle Imşlar. İnsanları köle etmelerine engel olmakla başlar işe. Kendi emir kulu olmalarına karşı koyar önce. Ve bütün bu hususlarda İnsanları Allah’a kul etmekle başlar İslâm... İnsanların Rabbine... İnsanların Malikine... İnsanların İlâhlarına...
Bu fıtratın aslında yer etmiş olan bir kanundur... Allah önce link üzre peygamberlerini gönderir... Ve bu hakka dayanarak Allah’tan başka ülûhiyet taslayanlarm ülûhiyetini, rubûbiyetini ve hâkimiyetini ellerinden çekip alır. Bunun üzerine işte onlar Allah’ın dinine ve elçilerine düşmanlıklarını ilân ederler. Sonra bulundukları beldelerde hile ve oyunlar hazırlamaya başlarlar. Birbiri-lerini aldatarak cazib şeyler fısıldarlar. Hakka ve hidayete karşı giriştikleri savaşta, batılı ve dalâleti hâkim kılmak için yaptıkları harpte cinlerden şeytanlarla da birleşirler, yardımlaşırlar.
Bu her zaman cereyan eden İlâhî bir kanundur. Kesin bir savaştır girişilen bu savaş. Çünkü evvelemirde bu savaş Allah’ın dinindeki temel kaideye karşı çıkmakla başlamaktadır. Bu temel kaide de bütün hâkimiyet hakkını Allah’a vermektir. Bu savaş Allah’ın dinine karşı hile yapan suçlular ile olmaktadır.
Peygamberin de bu savaşa katılmaktan başka yapacağı birşey yoktu. Savaştan kaçınmak elinde değildi. Müminler de peygamberle birlikte aynı savaşa katılıp, sonuna kadar yürümekten başka bir-şey yapamazlardı. İşte Allalı’ü TaAlA kendi dostlarını mutmain kı-
lıyor: Günahkârların ulularının hilesi ne kadar büyük ve uzarsa uzasın neticede kendilerinden başka kimseye birşey yapamaz Çünkü müminler savaşa katılırken tek başlarına katılmıyorlar. Mümin lerin velisi Allah’tır. Ve O yeter kendilerine. İşte burada A Ilıdı İd lebazların hilesini gerisin geriye çeviriyor:
«Oysa yalnız kendilerine hile yaparlar da farkına varnıaı/.lııı ••
Şu halde müminler güvensinler Yüce Rablerine.
Sonra âyeti kerîme Allah elçilerine ve Allah dinine düşmanlık edenlerin nefislerindeki kibrin mahiyetini açıklıyor. Onları Im-lâm’a girmekten alıkoyan, Allah’ın diğer kulları gibi huzurullalıdn bir kul olarak diz çökmekten engelleyen kibrin mahiyetini Olda rı hakka uymaktan engelleyen şey, hak ehli arasında kendi n«d durumlarını koruyan imtiyazlar talep etmeleridir. Bunun için M birleniyor ve peygambere inanmaktan, O’na teslim olmaktan çekini yorlar. Çünkü onlar daima hâkimiyet rütbesinde olmaya ulışmış lardır. Halka hükümler vermeye, kendilerinin koyduğu hükümleıl halkın kabul edip boyun eğmesine alışkındırlar. Herkese enılılei verip, çevresinde bulunanların bu emirlere itaat ederek boyun eğ melerini isterler. İşte bunun için o çirkin ve ahmakça sözleri sm fı diyorlar: «Allah peygamberlerine verilen bize de verilmedikçe iıııuıı etmeyiz» diyorlar.
«Onlara bir âyet geldiği zaman: “Allah’ın peygamberlerine verilen bize de verilmedikçe iman etmeyiz”» derler.
Nitekim Velid bin Muğire şöyle demişti «Şayet peygamberlik hak olsaydı ben senden daha çok peygamberliğe layıktım. Çünkü hem yaşım senden büyük hem de malım senden çok.» Ebu Cehil de şöyle demişti: «Allah’a yemin ederim ki bize de sana geldiği gibi vahiy gelmedikçe ne senin peygamberliğine rıza gösterir, ne de sana tabi oluruz.»
ALLAH’IN İRADESİ
Bu ifadelerde de görüldüğü gibi onların imana gelmesine en gel olan en büyük âmil nefislerindeki kibirdir. Ve ekâbir takımı olmalarından dolayı herkesin kendi emirlerine itaat etmelerine alış mış olmalarıdır. Ayrıca bu saydığımız sebeplerin onların nefislerin deki küfrü güzelleştirip lıoş gösterdiği de açıkçu ortadadır. Buıııın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder