Daha sonra da Resulullah, onun getirdiği din ve İslâm ümmeti ile, Allah’ın şeriatına dayanmadan bir takım hususları kendilerine helâl veya haram kabul edenler kendi kendilerine koydukları hükümleri Allah’ın şeriatı imiş gibi sananlar arasında kesin bir ayrılık yer alıyor.
«Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah’a kalmıştır. Yaptıklarını O, kendilerine sonra bildirecektir.»...
Böylece açık ve sarih şekilde: «Onlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz.»
Nihayet sûrenin en son bölümünde —hüküm ve sistem koyma meselesini bu şekide ciddiyetle ele alan ve açıkça meydana döken akışın— sonunda tamamen akide ve din dâvası alâkalı hüküm geliveriyor. Kalplerin ve vicdanların derinliklerinde gizlenmiş olan Akide dâvası ile ilgili. Ve bu akidenin bir nizam ve hayat sistemi olarak tercümanı durumunda olan din dâvası ile ilgili:
«Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, gerçek dîne, doğruya yönelen ve puta tapanlardan olmayan İbrâhîm’in dinine iletmiştir» de.
De ki: Namazım ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah içindir.
O’nun hiçbir ortağı yoktur. Müslümanların ilki olarak böylece emrolundum.
De ki: «Allah her şeyin Rabbi iken O’ndan başka bir Rab mi nruyayım? Herkesin kazandığı Kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşımaz; sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size, hakkında ihtilâfa düşmüş olduğunuz şeyleri haber verecektir.»
Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O’dur. Doğrusu Rab-hiniıı cezâlandırmnsı süratlidir. Şüphesiz 0„ G a f û r ’dur, R a -h i m Mir.
Bütün bunlar din ve akide dâvası ile alâkalıdır. Hem dünyada, hem de âhirette. Hem hayatta, hem de ölümde, Hem âmelde, hem de mükâfatta. Hem ibadette, hem harekette... Bütün bunları Rabbanî nizam o korkunç ve korkunç olduğu kadar da sevimli tesirler icra eden metni içerisinde birleştiriyor. Günlük hayatın en basit şekillerinden yiyecek ve içecek biçimlerinde beliren hüküm koyma ve hâkimiyet dâvasını müteakiben serdediyor. işte geniş sahası, en önemli durumlarıyla birlikte ülûhiyet ve rubûbiyel davası bundan ibarettir... İşte İslâm budur...
İMAN KABİLİYYETİ
111 — Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler onlarla konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedik çe, yine îman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
112-113 —Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fısıldayan cin ve insan şeytanları her peygamberin düşmanıdır. Bu şeytanlar, âhirete inanmayanların kalblerinin bu inançsızlığa yönelmesi, ondan hoşnud olması ve kendilerinin işledikleri suçları işlemeleri için o sözleri fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı Sen onları iftiraları ile başbaşa bırak.
Birinci âyet yedinci cüzün nihayetinde geçen bölümle İlgili olup Arap putperestlerinin Resulullah’dan harika istemelin İyi" alâkalıdır. Peygamber kendilerine harika getirdiği takdirde ■ mı tasdik edeceklerine defalarca yemin etmelerine rağmen, bu Ayet ler kendilerine gelse bile onların inanmayacaklarını belirtmek h ıhı Nitekim bazı müslümanlar istedikleri şeyi yerine getirmeni Iıtmu suııda peygamberlerden istekte bulunmuşlar ve bu mu:..ııkleı in İm tedikleri âyetlerin gelmesi için Rabbinden dilemesini istemişin di. Bölüm başlı başına şu şekilde gelmişti:
«Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka O’na İnanacak larıııa dair bütün güçleriyle Allah’a yemin ederler. De ki: “IMııı 1/• geldiği zaınnıı du inanmayacaklarını anlamıyor musunuz?"
İlkin buna îman etmedikleri şekilde onların kalbloriııi, gn/lr riııi çeviririz; onları taşkınlıkları içinde şaşkın şaşkın bırakın/.
Eğer biz onlııru melekleri indirseydik, ölüler onlarla korno
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder