1 — «Hamd; gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı vareden Allah’a mahsustur. Öyle iken hakkı tanımayanlar bunları kendilerini yaratana denk tutuyorlar.»
Bu ilk temas... Allah’a.hamd ile başlıyor. O’nun yaratma ve yoktan var etme fiilinde tecelli eden Ülûhiyyetinin en çok hamde ve senaya lâyık olduğunu kabullenerek teşbih ve sena ile başlıyor. işte böylece övgüye şayan olan Ülûhiyyeti ile onun ilk hususiyyeti olan yaratma sıfatı arasında ilgi kuruluyor. Âyeti kerîme mevcudatın en geniş sahasını kaplıyan yaratma mevzuu ile söze başlıyor, göklerde ve yerdeki yaratılış ameliyesinden bahsederek... Sonra belirli bir plân dahilinde yaratılan göklerin ve yerin varedilişinden doğan büyük bir hadiseye geçiyor... Karanlığa ve aydınlığa... Bu ikinci temas o kadar geniştir ki, gözle görülebilen kâinatta mevcud olan bütün semavî cisimleri ihtiva ettiği gibi, bu cisimler arasındaki korkunç mesafeleri ve onların boşlukta dönüşünden doğan sonsuz harikaları da içine almaktadır... Ne tuhaftır o insanların hali ki; cihanı kaplayan, baş döndürücü koca mevcudatı sayfa sayla ulu yaratıcının kudretini ve hikmetlerle dolu tedbirini haykırır dururken buna rağmen onlar inanmazlar, Allah’ı bir tanımazlar ve ona hamdü senada bulunmazlar. Hatta başkalarını ona denk tutarlar, eş koşarlar...
«Böyle iken hakkı tanımayanlar bunları kendilerini yaratana denk tutuyorlar.»
Kâinat içerisinde gerçekleri dile getiren ve haykıran şu delillerle insanoğlunun ruhunda heder olup giden o müessirler arasında ne büyük tezad var Allah’ım! Uzak mesafelere, alemi kaplayan harikalara ve ulu gök cisimlerine denk bir tezattır bu.. Hatta dahada fazla... »
İkinci temas :
1! — «O, sizi çamurdan yaratan, muiiii Nİ/e etil tayin edendir. Belirli bir ecel O’nun katindadır. Soma İdi de yll|dıt> edeısilili.»,,.
Bu temas insan varlığı ile alâkalı. Çünkü insanın varoluşu, kâinatın varlığından ve aydınlık ile karanlıktan hemen sonra gelir. İnsanoğlunun bir sönmüş bir volkan olan kâinattaki hayat devresi; karanlık çamur merhalesinden parlak hayat ışığına geçişi son derece hayretengîz bir değişimin ifadesidir. Gerçekten bu kâinattaki hayat merhalesi ile âyeti kerîmede geçen «aydınlık ve karanlık» ifadesi arasında son derece güzel bir edebî uygunluk söz konusudur. Bunların yanı sıra da birbiri içine girmiş girift bir örgü halinde başka başka temaslar yer alıyor: Ölümle neticelenen birinci ecel ifadesi, öldükten sonra dirilmeyi ifade eden ikinci ecel kelimesi hareket ve durgunluk bakımından birbirine karşı iki teması ifade eder. Karşılıklı iki dokunuş. Hareket ve donukluk bakımından tıpkı katı çamurun insanın doğuşu esnasındaki yaratma ve canlılık ameliyesine tekabül edişi gibi. Karşılıklı iki hareket arasında gerek mahiyet bakımından, gerekse zaman bakımından korkunç mesafeler yer almaktadır. Bu uslûbun insan gönlüne Allah'ın takdiri ile ilgili bir huzur havası vermesi Allah’a mülaki olmakla alâkalı bir yakîn ifade etmesi bakımından önemi büyüktür. Ne var ki bu sûreyle muhatap olanlar yukardaki huzur havasından şüpheye* düşmekte ve yakîni bir inanca sahip bulunmamaktadırlar :
«Sonra bir de şüphe edersiniz»
Üçüncü dokunuş daha önce geçen iki teması tek bir çerçeve içerisinde birleştirmekte ve Allah’ın ulûhiyyetini hem kâinat nizamı içerisinde, hem de insanlığın yaşayışındaki hâkimiyetini belirtmektedir :
3 — «O, göklerde de, yerde de Allah’tır. Sizin içinizi de bilir, dışınızı da. Ne kazandığınızı da bilir»...
Şüphesiz ki gökleri ve yeri yaratan O’dur. O’dur göklerde de yerde de Allah olan. O’dur yegâne ilâh. Hem gökte, hem yerdi*... Gerek semalarda, gerekse yeryüzünde ülûhiyyetin bütün icapları tahakkuk etmektedir. Hem gökler, hem de yer Allah’ın yerleştirdiği İlâhî kanunlara boyun eğerler. Ve sadece O’nun emrini yerine getirirler. İnsan hayatında da durum aynen böyle. Allah’ü TaâlA gökleri ve yeryüzünü yarattığı gibi, insanı da yaratmıştır. İnsan evveliyatı itibariyle şu .yeryüzünün çamurundan tekevvün etmiştir. Ve ona Alluh insanlık hassnkırını bahşetmiştir. Tıpkı yeryüzü-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder