Nazariye mevzuunda bu metod doğru olduğuna göre —tabiatı haliyle— İslâm tasavvurunu temsil eden nizam esaslarını veya o nizamın mufassal hükümlerini takdim etme hususunda daha doğru olması gerekir...
Çevremizde bulunan cahiliyyet nizamı bir taraftan İslâm dâvasına gönül vermiş ihlâslı kimselerin asabına baskı yaparak İslâm nizamının hareketlerinde hızlı adımlarla ilerlemesi için acele davranmasını temin ederken bir taraftan da o davaya karşı zihinlerinde bazı istifhamların belirmesine vesile olur. Davet ettiğiniz nizamın mufassal hükümleri nerdedir? Kendi nizamınızı tatbik etmek İÇİn ne gibi hazırlıklarda bulunuyorsunuz? Bu hükümleri tafsilâtlı olarak anlatan hangi araştırmalarınız var gibi suallere sevkeder. Bunu yaparken de gayeleri nizamın plânının hazırlanmasında acele davranmalarını, akide binasını kurma merhalesinde es geçmelerini, Uahbânî nizamlarmı esas tabiatından uzaklaştırmalarını isterler. Rabbanî nizamın tabiatında nazariye, hareketten sonra gelir. Nizam yaygınlaştıktan sonra hükümler vaz edilir. Pratik hayatın gerçek problemleriyle karşılaşılırken bu esnada hükümler konur.
Islâm dâvasına gönül vermiş kimselerin bir takım manevralara aldanmamaları gerekir. Kendi hareketleri ve dinleri üzerinde yabancı metodların üstünlüğünü red etmeleri üzerlerine düşen en büyük vazifedir. İnanmayanların kendilerini yanlış yola saptırma emellerini yok etmeleri vazifeleri arasındadır.
Bu arada bir takım manevralarla dâvanın karşısına dikilme hareketlerini açığa çıkarıp tepelemeleri ve bu dinin hareket metoduna uygun şekilde çalışmalarını düzenlemeleri şarttır. Kuvvetli olmanın sırrı burada gizlidir. Kendilerinin kuvvet kaynağı da bu noktadadır.
İslâm’da nizam realiteye denktir. Ve aralarında hiçbir ayrılık yoktur. Yabancı her nizamın en sonunda Islâm’ı tahakkuk ettirmesi imkânsızdır. Garbın bize yabancı olan nizamı bir takım insanlara kendi prensiplerini gerçekleştirebilir. Fakat bizim Rabbânî nizamımızı gerçekleştirmesi imkân haricidir. Her türlü İslâmî harekette nizam zaruri olduğu gibi, akide şart olduğu gibi metodda hem zarûrî hem de şarttır. Bu sadece bazı kimselerin zannettiği gibi ilk islâmî harekette değil her zaman ortaya çıkacak İslâm hareketinde böyledir.
İşte benim son sözüm... Temenni ederim ki Mekke devresinde nazil olan Kur’an âyetlerinin tabiatını ve bu âyetlerde temessül eden Rabbânî nizamın mahiyetini buradaki beyanlarımla açıklamış olayım. İslâm dâvasına gönül vermiş kimselerin kendini zamlarının tabiatını anlamalarına ona güvenmelerine ve huzur İçerisinde teslim olmalarına vesile olayım. Onların kendi yanlarında olan şeyin en iyi olduğunu ve mutlaka en üstün kimselerin kendileri olduğunu bilmelerine sebep olayım... «Muhakkak ki bu Kuran en doğru olan yola götürür»... Ne kadar doğru söylüyor. Allah’ım...
Artık doğrudan doğruya sûrei celîle ile karşılaşmaya çalımdım
♦
**
KUR’AN ATMOSFERİ
Bu sûre-i celîle geçen sayfalar içerisinde özelliği, tabiatı ve ine todu üzerinde söz ettiğimiz M e k k e - i Mükerreme’de nazil ulan Kur’an âyetlerinin en güzel örneğidir. KUR’AN’IN GÖLGESİN DE sunmaya çalıştığımız M e k k î sûrelerin birincisidir. Bu hû re Kur’an’ın tabiatını, özelliklerini ve metodunu esas mevzuunu, hadiselere nasıl ulaştığını ve meseleleri nasıl arzetme metoduna sahip olduğunu gösterir. Bununla birlikte bütün Kur’an sûrelerinde beliren mucizelere uygun şekilde kendi özel şahsiyetini de muhafaza eder. Bu şahsiyeti, hangi sûrede olursa olsun, basiret sahibi kimselerin gözünden kaçmaz... Her sûrenin kendisine has bir şalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder