10 — And olsun ki, senden öncede bir çok peygamberler alaya alınmıştı, onlarla eğlenmeleri alaya aldıkları şey mahvetti.
11 — Deki! Yeryüzünde yürüyün, sonrada yalanlıyanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»
İNAD VE KİBİR
İşte E n ’ a m sûresinin giriş kısmında varid olan geniş temaslar muhtevi birinci âyet dalgalarını müteakiben gelen ikinci bir Ayet dalgası daha. Birincisinde gelen gerçekler kâinatı boydan boya kaplamış olan Allah’ın varlığı ile ilgili gerçekleri ihtiva ediyordu. Ve bu gerçekler göklerin ve yerin yaratılışında karanlığın ve aydınlığın meydana gelişinde, sonra da insanoğlunun kara topraktan yaratılmasında tecelli ediyor, ölümle neticelenen ecelin takdirinde ve öldükten sonra dirilme ile neticelenen ikinci dirilişin sırrını muhafaza etmesinde, kaderin insanların gizli açık her şeylerini ihata edip kapalı ve açık yerlerde kazandıkları bütün şeyleri kaplayışında tecelli zemini buluyordu. Gerek ufuklarda, gerekse ruhlarda tecelli eden bu İlâhî varlık eşi ve benzeri bulunmayan yegâne bir varlıktır. Çünkü Allah’tan başka bir yaratıcı yoktur. Sonra İlâhî varlığın açık ve kesin kahredici gücü karşısında insanoğlunun yalanlaması ve bu korkunç deliller karşısında geri kaçması hiçbir esasa istinad etmeyen, hiçbir sebebe dayanmayan gülünç ve çirkin bir hareket olarak ortaya çıkıyor.
İşte bunun için zaten bu açık ve kesin delillerin yanı sıra İslâm dâvasına karşı çıkan müşriklerin tutumunu âyeti kerîme açıkça ortaya seriyor. Ve bu tutumun çok çirkin ve iğrenç olduğu meydana çıkıyor. Hatta Kur’an-ı Kerîm’in bu gerçeklerle yüzyüze getirdiği müşriklerin kendi aralarında bile bu iğrençlik hissen beliriyor. Ve daha ilk girişte Kur’an; savaşı kazanıyor. Onların küstahlıklarına ve açıkça direnmelerine rağmen Kur’an insan fıtratının derinliklerinde bu savaşı kazanıveriyor. Bu âyet dalgaları arasında müşriklerin o iğrenç ve kötü durumları anlatılırken küstahlıkları ve inatçı tavırları da gözler önüne seriliyor. Âyeti kerimeler bazen onları tehdid ederek gerçeklerle yüzyüze getiriyor, bezen de daha önce geçmiş yalancıların acı âkıbetlerini anlatarak gönülleri yumuşatıyor ve pek çok müessirler ve ilhamlar ihtiva eden yığınlarla karşılaştırıyor. Daha önce geçen âyet dalgalan arasında zaten kalplerde bir sarsıntı meydana getirilmişti.
*
*♦
4 — «Böyle iken onlara rablarının âyetlerinden her hangi bir âyet geldi mi, mutlaka ondan yüz çevirirlerdi.»
5 — Gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Fakat yakında onlara ne ile alay etmekte olduklarının haberleri gelecektir.
6 — Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? onları sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yer yüzüne yerlcştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve aralarından başka nesil yetiştirdik.»
Bir kere onlar döneklikte inatçı bir tutum takınıyorlar Bu tutumlarında İsrar da ediyorlar.
Esasen onların iman etmelerine engel olan husus imanı gerektiren delillerin azlığı değil.
Allah davasının ve bu dâvaya çağıranların samimiyetlerini ifade eden İsmetlerden mahrum bulunmaları da değil...
Ayrıca dâvayı temsil edenlerin ötesinde gerçek bir ulûhiyet sisteminin mevcudiyetini dile getiren burhanların bulunmayışı da imana gelmeyişlerinin sebebi değil.
Evet onların bu dâvada bulamadıkları şeyler bunlar değil
Aslında onlar dâvayı kabullenme konusunda bir isteğe sahip değiller Ayrıca inatçı bir tutum da takınıyorlar.
Ve bu tutumlarında ısrar ediyorlar. Böylece bu inatçılıkları kendilerini salim bir düşüme İle meseleye bakmaktan alıkoyuyor :
«Böyle iken onlara Rablarının âyetlerinden her hangi bir Ayet geldi mi, mutlaka ondan yüz çevirirlerdi.»
Durum böyle olunca gerçeklerden yüz çevirmek, buncu delillere, açık hakikatlara ve kesin işaretlere rağmen hakikatlardan yüz çevirmek bir kasta mebni olunca büyük bir azap ile tehdid; olabilir ki insan fıtratının hakikatlara açılan pencerelerini aralamak konusunda büyük bir sarsıntı meydana getirir ve bu fıtrat penceresinin açılmasına engel olan kibir ve inat maniası ortadan kalkar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder