İşte tam bu sırada ikinci bir dalga geliyor. Kâinatın derinliklerine ve hayatın içine gömülmüş İlâhî varlığın alametleri bu dalga içerisinde arzedilirken, bu tutumun garipliği ve kötülüğü de tehditkâr tarzda sunuluyor. Geçmişlerden örnekler veriliyor. Bu döğüşmelerin, bu çatışmaların gerisinde kahredici kudretin âzame-ti belirtiliyor. Bu açık hakikatin karşısmda inad edenlerin inadkâr-lıklarında acayip ve çirkin durum ortaya çıkıyor. Ve inkâredenlerin İmana dair delillerin azlığından dolayı inkâra sapmayıp, asıl onlarda eksik olan şeyin temiz ruyyet ve deliller karşısında kalbin hidayete açılmaması olduğu beliriyor:
Böyle iken, onlara rablarının âyetlerinden herhangi bir âyet geldimi, mutlaka ondan yüz çevirirlerdi. /
Gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Fakat yakında onlara ne ile alay etmekte olduklarının haberleri gelecektir. >
Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onlar, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve ardlarından başka bir nesil yetiştirdik.
Sana Kitab’ı kâğıtta yazılı olarak indirmiş olsak ve elleriyle ona dokunsalar dahi, inkâr edenler yine de, «Bu apaçık bir büyüdür» derlerdi.
«Muhammed’e bir Melek indirilmeli değil miydi?» dediler. Bir Melek indirmiş olsaydık iş bitmiş olurdu da onlara göz bile açtırılmazdı.
Biz Peygamberi Melek kılsaydık, bir erkek şeklinde yapardık da, düştükleri şüpheye onları yine düşürmüş olurduk.
And olsun ki, senden önce de birçok Peygamberler
alaya alınmıştı, onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey mahvetti.
De ki: «Yeryüzünde yürüyen, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»2
*****************************************
Ve bu noktada üçüncü bir dalga geliyor. Allah’ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyeti ile ortaya çıkan, gece ve gündüze yerleşen lıâ -kimiyyeti ile tezahür eden ülûhiyyetin hakikati belirtiliyor. Doyu ran fakat doyurulmaya muhtaç olmadığı rızık verici oluşunda tecelli eden, bundan dolayı da kendisinden başka gerçek manâda nü hib ve yâr bulunmayan ulûhiyyet mevzuu açıklanıyor. Bütün kul lar sadece ona teslim olmalıdırlar. İsyan batağına dalanları âh i rol te azablandıracak ta O’dur.
Fayda ve zarar verme kudretine sahib olan da O’dur. O, her şeye kâdirdir. O, kulları üzerinde kahredici bir güce sahiptir O hükmedendir, haberdâr olandır...
Bu nevi bir girişten sonra gelen dalgalar en son noktaya U ut i «turum açıklanıp, şirkten uzaklaşmaları mevzuunda korkut «ıh ip, onun karşısına tevhidi ilân ettikten sonra gelen âyet dalgalım rlı vrytî kadar çıkıyor, ulvî, kesin ve kati bir ifade tonu ile anini ma,\ n bağlıyor:
Do ki: «Göklerde ve yerde olanlar kimindir?.» «AUıılı'ıııılıı", «I«'. O, Rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır, and olsun ki, nİ/.İ vmi lifti şüphe götürmeyen kıyamet gününde toplayacuktır. I Iüni atın «İlişenler, işte onlar inanmazlar.
Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey O’nunılıır, O, İmliUıylc işitendir, gerçek bilendir.
•(•öklcri, yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah'tan lııışkıı (•İr «loNt mu edinirim?.» de. «Doğrusu ben ilk müslünınıı olmakla •mıolundum» de, asla ortak koşanlardan olma!
İlen Rabbıma karşı gelirsem o büyük günün azabından elbette km kanın.» de.
O gün kim azâbdan alıkonursa, şüphesiz ki Allah’ın rahmetine İçmiştir. Açık kurtuluş budur.
Allah suna bir sıkıntı verirse, onu yine ancak Allah giderir. * Kıı'mıı 4 11.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder