M e k k e ’de nazil olan sûreler arasında yer alır. Ve bu sûrede yahudilerin cibilliyetlerine ait birçok örnekler, sapıklıklarına dair bir çok numuneler vardır. Halbuki —gerek yahudi gerek hıristiyan nıüzteşrikler Hz. Muhammed (A.S.)’in M e d 1 e 'ye gelinceye kadar yahudilere karşı çıkmadığını Mekke devrinde yahudileri iyi karşıladığını, Medine devrinin ilk dönemlerinde de onlara dokunmadığını, ancak yahudilerin îmana gelmelerinden ümidini kestikten sonra onlara hücuma başladığını durmadan ileri
sürüyorlar. Ve Kur’an’ın bu devrelerde onlara hücum etmeyip ibrahim Peygamberde aynı ataya ve nesle ulaştıklarını ve böylece onları islama çekmek arzusunda olduğunu ancak Islâm olmayacaklarına dair kesin karara varınca böylece hücuma geçtiğini iddia ediyorlar. Tabiî doğrudan doğruya yalan söylüyorlar. İşte bu sure M e k k e ’de nazil olmuştur. Yahudilerin gerçek durumunu anlatmaktadır. Ve bu konuda bu sûre ile M e d î n e ’de nazil olan Bakâra Sûresi arasında hiç fark yoktur. Bu sûrenin 163. âyetinden 170. âyetine kadar olan kısmı M e d î n e ’de nazil olmuş olup Allah’ü Teâlâ’nın kıyamete kadar yahudilere azap edecek birisini musallat kılacağını belirten kısmının dışında daha önce ve daha sonra gelen ' âyetlerin hepsi de M e k k e ’de nazil olmuştur. Ve İsrailoğullarının tabiatı ile ilgili aynı gerçekleri dile getirmektedir. İşte görüyorsunuz ya onların buzağıya tapınmaları burada da dile getirilmektedir. Hz. Musa ’dan kendilerine de bir ilâh yapmasını, bir putları olmasını istemektedirler. Halbuki Mısır ’dan çıkarken bir olan Allah adıyla çıkmışlardı. İnanmamaları ve Allah’ı apaçık görmeden inanmayacaklarını söylemeleri üzerine başlarına musibet geldiğini, şehre girerken Allah’ın sözünü değiştirdiklerini burda da zikretmektedir. Ve bu âyetler müsteşriklerin iftiralarına, tarihî gerçekleri değiştirmelerine, Allah’a ve Rasulüne karşı iftira etmelerine karşılık büyük bir gerçek olarak beyinlerine inmektedir. Ne var ki bir takım kimseler İslâma dair yazılar yazarken o müsteşriklerin yazdıklarını kendileri için örnek almakta ve onları üstad edinmektedirler.
Bu mevzuda ana işaretleri ihtiva eden bu kadarlık malûmatı kâfi görüyoruz. Yeri gelince daha geniş izah edeceğiz.
Hz. Musa ’nın kıssası bu sûrei celîle içerisinde ve îman kafilesinin sunulduğu sırada bu derece uzun ve tafsilâtlı olarak serde-dilmiş olması takdiri İlâhinin yalancılara karşı icrasını, îmanî değerlerle İlâhî kanunların beşer hayatındaki alâka ve münasebetlerini ifade etmek için olduğu gibi hikâyenin bünyesinde temessül eden küfrün tabiatı ile îmanın tabiatını belirtmek gayesine de mebnidir. Nitekim kıssa İsrailoğullarından alınan ahid manzarası ile son buluyor. Ve bu ahid, Allah’ın son derece şiddetli azabının tehdidi altında vuku buluyor: «Tur dağını gölgelik gibi onların üzerlerine yükseltmiştik. Onlar tepelerine düşeceğini sanmışlardı. Onlara: “Size verdiğimiz kitaba sıkıca sarılın. İçinde olanı düşünün ki sakınanlardan olasınız.”»... Ve işte bunun içindir ki ahidleşme sahnesinden sonra bütünüyle beşer fıtratına hitap eden aşağıdaki bölüm yer alıyor:
«Kabbin insanoğlunun sulbünden soyunu devam ettirmiş, on-
lara: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiş ve buna kendilerini şnhid tutmuştu. Onlar da: “Evet, şahidiz” demişlerdi. Bu; onların kıyamet günü: “Bizim ikrardan haberimiz yoktur” yahut “bizden evvel analarımız, babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar, biz ise onlardan sonra gelen zürriyetiz, o halde bizi bâtıl işleyen ve haksızlık edenler uğruna helak mi edeceksin?” dememeleri içindir»...
Bu sahneden sonra da Allah’a verilen ahdi ve Allah’ın göndrı diği mucizeleri reddederek uzaklaşmak sahneleri yer alıyor. Iİnlim ki Allah bütün bu mucizeleri onlara göstermiştir.. Aslında bu sıdı ne insana derin duygular veren bir sahnedir. Ayrıca onların bu hu . roketine karşı kuvvetli nefret duyguları vermektedir. Ve bu tthld don intibaklaşmanın beklenen neticesinden korkutmaktadır.
«Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz Ayetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin hadisesini anlat.»
«Dileseydik, onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte âyetlerimizi yalan sayan kimselerin durumu böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler»...
«Ayetlerimizi yalanlayarak sırf kendilerine zulm etmekle olanlar güruhunun hali ne kötüdür!»...
Daha sonra hidayetle fikrin mahiyeti beyan ediliyor Ve bu açıklamadan küfrün insan fıtratında mevcut olan alıcı verici cihazları atalete uğrattığı, Allah’ın hidayetini almaması için engel olduğu ve netice itibariyle insanı mutlak hüsrana mahkûm ettiği belirtiliyor.
«Allah kime hidayet ederse o doğru yolu bulmuştur. Klıııl de Nuptırımn onlar en büyük zarara uğrayanların ta kendilerIdtı» «And olsun ki, birçok cin ve insanı cehennem için yarattık; milinin hallileri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kıı lakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar gibi, hatta dalııı da Nii|iıh lıılıır. Bunlar gaflete düşenlerin ta kendileridir»...
Mu açıklamayı müteakiben M e k k e - i Mükerremodo InIAiii davetinin karşısına onu yalanlayarak dikilen müşriklere bir nebze dokunuluyor. Allah’ın mübarek isimlerini inkâr ederek kendi salı lo putlarına bu isimleri takanlara hitap ediyor. Hak TeâlA’nın keıı dilerini denediğini merhale merhale imtihan ettiğini belirterek teli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder