13 Haziran 2016 Pazartesi

Cehalet bilginin zıddıdır. Ahmaklık yönünden bilgisizlik ise aklın zıddıdır. Ve şüphesiz ki böyle bir söz ancak ahmaklığın ve cehaletin son derecesine gelmiş kimselerden sudûr eder. Ayrıca âyeti kerîme tevhidden sapıp da şirke dalmanın ancak cehaletten ve ahmaklıktan neşet edeceğine işaret etmekte ve akılla ilmin her ikisinin birlikte tek bir Allah’a giden yolda rehberlik edeceğine ve hiçbir ilmin, hiç bir aklın insanı bu yoldan başka yollara sürüklemeyeceğine işaret etmektedir.

kaçıp kurtulmuşlar iken işte şimdi daha denizi geçer geçmez gözleri bir putperest topluluğa ilişiyor, putperestçe ibadetlerine devam eden ve tapındıkları putların etrafında dönen bir topluluğu görüyorlar ve hemen bakıyorsunuz ki âlemlerin Rabbinin elçisi olan Hz. Musa ’dan kendilerine de bir put yapmasmı ve yeniden o puta tapınmalarını istiyorlar. Halbuki Musa peygamber onları Mısır ’dan tevhid ve İslâm inancı ile kurtarmıştı:

«İsrailoğullarmın denizden geçmelerini sağladık. Puta gönülden tapan bir kavme rastladılar. «Ey Musa, onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap» dediler. Musa: «Siz ne kadar da cahil bir kavimsiniz.»

Tıpkı bedenlere sirayet eden mikroplar gibi ruhlara da sirayet eden mikroplar vardır... Ne var ki bir mikrobun ruhlara sirayet etmesi için orada önceden hazır bir zemin ve mikrobu almaya müsait bir kabiliyet ve vasat bulunmalıdır. Kur’an-ı Kerîm’in de en ince noktalarına kadar gayet doğru, geniş olarak arzettiği gibi İsrailoğularının tabiatı kararsız bir tabiattır. Azim denilen birşey bulunmaz. Zayıf ruhludurlar. Daha hidayete girer girmez hemen dalâlete koşarlar. Henüz yücelmeye başlamışken birden alçalıverirler. Yeni yeni doğru yola girmeye hazırlanırken bir de bakarsınız ki ters yüz olmuşlar ve doğru yoldan geri dönmüşler. Aslında bu ciğersizliklerinden, yüreksizliklerindendir. Ruhlarının hakka karşı katılaşmış olmasındandır. His ve şuur dünyalarının kapkara taş kesilmesindendir. İşte onlar bu tabiatlarıyla görüyorsunuz ki daha puta tapınan bir kavimle karşılaşır karşılaşmaz Musa peygamberin getirdiği tevhid akidesi ile geçirdikleri yirmi senelik öğretim devresini birden unutuveriyorlar. —Bazı rivâyetlerin anlattığına göre Hz. Musa ’nın Fir’avn’la karşılaşmasından Kızıl Denizi yarıp geçerek İsrailoğullarını kurtarıp Mısır ’dan çıkmasına kadar geçen devre yirmi üç senedir—. Hatta kendi peygamberlerinin gösterdiği mucizeyi de birden unutuveriyorlar. Musa peygamber onları bu mucize sayesinde Fir’avn ve erkânının elinden kurtarmış ve imansızların topunun birlikte helak olmasını sağlamıştır. Gerek Fir’avn gerekse onun dayandığı kitle putperest bir inanca sahiptiler. Nitekim Fir’avn’da bu putptrest inanç namına onları kendisine boyun eğdirmişti. Nitekim Fravn’un kavminden bazı kimseler onu Musa peygambere karşı tahrik ederken şöyle diyorlardı: «Musa’yı da, kavmini de yeryüzünde bozgun çıkarsınlar, seni ve tanrılarını bıraksınlar diye mi kendi başlıırıııa terkcdiyorsun?»... İşte İsrailoğulları bütün bu olup bitenleri unutuyorlar da, âlemlerin Rabbi tarafından kendilerine gönderilmiş olan yüce peygamberlerinden kendileri için de bir takım tanrılar yapmasını istiyorlar. Aslında onlar kendiliklerinden bir takım tanrılar edinmiş olsalardı şüphesiz ki durum âlemlerin Rabbinln gönderdiği peygamberden kendileri için ilâhlar yapmasını istemelerinden daha az garip olurdu. Ne var ki bunlar İsrailoğullarıdır...


Bunun üzerine Musa (A.S.) kızıyor. Bu kızış Aleminin i Kalıbının Rasülünün yine âlemlerin Rabbi adına kızışıdır Yun Al lah’ın üluhiyetinde başkasının O’na denk tutulmasından dolayı gayrete gelmektedir Musa peygamber. İşte bu tuhaf lal ego uygun düşen o meşhur sözünü söylemektedir :

«Siz ne kadar da cahil bir kavimsiniz»...

Hz. Musa- niçin bilmiyorsunuz demiyor da «ne kıulıır ılıt cahilsiniz?» diyor. Maksat söylenilen ifadenin knsdedllcıı manavı bütün muhtevası ile birlikte kaplamasıdır. Cehalet bilginin zıddıdır. Ahmaklık yönünden bilgisizlik ise aklın zıddıdır. Ve şüphesiz ki böyle bir söz ancak ahmaklığın ve cehaletin son derecesine gelmiş kimselerden sudûr eder. Ayrıca âyeti kerîme tevhidden sapıp da şirke dalmanın ancak cehaletten ve ahmaklıktan neşet edeceğine işaret etmekte ve akılla ilmin her ikisinin birlikte tek bir Allah’a giden yolda rehberlik edeceğine ve hiçbir ilmin, hiç bir aklın insanı bu yoldan başka yollara sürüklemeyeceğine işaret etmektedir.
Gerçekten de ilim ve akıl bu feryadı yüce yaratıcının varlığı mı delâlet edecek kanunları ile değerlendirir. Ve gözetir Ayrıca bu kanunlar O yaratıcının birliğine ve kudretine delildir. HİÇ ıjüp lıeslz ki iıu kanunlarda idare ve kudret unsuru apaçık göze çıııp inaktadır. Ayrıca vahdet damgası da insanın gözüne ilişen kflinal kanunlarının bir başka özelliğini ifade eder. Ve şüphesiz kl calili ahmaklardan başka hiç kimse bu gerçeklerden gafil kalmaz veya o gerçekleri dile getirmekten kaçınmaz. Aksini iddia edenler ııe ka

2 yorum:

  1. Cehalet bilginin zıddıdır. Ahmaklık yönünden bilgisizlik ise aklın zıddıdır. Ve şüphesiz ki böyle bir söz ancak ahmaklığın ve cehaletin son derecesine gelmiş kimselerden sudûr eder. Ayrıca âyeti kerîme tevhidden sapıp da şirke dalmanın ancak cehaletten ve ahmaklıktan neşet edeceğine işaret etmekte ve akılla ilmin her ikisinin birlikte tek bir Allah’a giden yolda rehberlik edeceğine ve hiçbir ilmin, hiç bir aklın insanı bu yoldan başka yollara sürüklemeyeceğine işaret etmektedir.
    ******************************************
    «İsrailoğullarmın denizden geçmelerini sağladık. Puta gönülden tapan bir kavme rastladılar. «Ey Musa, onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap» dediler. Musa: «Siz ne kadar da cahil bir kavimsiniz.»

    Tıpkı bedenlere sirayet eden mikroplar gibi ruhlara da sirayet eden mikroplar vardır... Ne var ki bir mikrobun ruhlara sirayet etmesi için orada önceden hazır bir zemin ve mikrobu almaya müsait bir kabiliyet ve vasat bulunmalıdır. Kur’an-ı Kerîm’in de en ince noktalarına kadar gayet doğru, geniş olarak arzettiği gibi İsrailoğularının tabiatı kararsız bir tabiattır. Azim denilen birşey bulunmaz. Zayıf ruhludurlar. Daha hidayete girer girmez hemen dalâlete koşarlar. Henüz yücelmeye başlamışken birden alçalıverirler. Yeni yeni doğru yola girmeye hazırlanırken bir de bakarsınız ki ters yüz olmuşlar ve doğru yoldan geri dönmüşler. Aslında bu ciğersizliklerinden, yüreksizliklerindendir. Ruhlarının hakka karşı katılaşmış olmasındandır. His ve şuur dünyalarının kapkara taş kesilmesindendir. İşte onlar bu tabiatlarıyla görüyorsunuz ki daha puta tapınan bir kavimle karşılaşır karşılaşmaz Musa peygamberin getirdiği tevhid akidesi ile geçirdikleri yirmi senelik öğretim devresini birden unutuveriyorlar. —Bazı rivâyetlerin anlattığına göre Hz. Musa ’nın Fir’avn’la karşılaşmasından Kızıl Denizi yarıp geçerek İsrailoğullarını kurtarıp Mısır ’dan çıkmasına kadar geçen devre yirmi üç senedir—. Hatta kendi peygamberlerinin gösterdiği mucizeyi de birden unutuveriyorlar. Musa peygamber onları bu mucize sayesinde Fir’avn ve erkânının elinden kurtarmış ve imansızların topunun birlikte helak olmasını sağlamıştır. Gerek Fir’avn gerekse onun dayandığı kitle putperest bir inanca sahiptiler. Nitekim Fir’avn’da bu putptrest inanç namına onları kendisine boyun eğdirmişti. Nitekim Fravn’un kavminden bazı kimseler onu Musa peygambere karşı tahrik ederken şöyle diyorlardı: «Musa’yı da, kavmini de yeryüzünde bozgun çıkarsınlar, seni ve tanrılarını bıraksınlar diye mi kendi başlıırıııa terkcdiyorsun?»... İşte İsrailoğulları bütün bu olup bitenleri unutuyorlar da, âlemlerin Rabbi tarafından kendilerine gönderilmiş olan yüce peygamberlerinden kendileri için de bir takım tanrılar yapmasını istiyorlar. Aslında onlar kendiliklerinden bir takım tanrılar edinmiş olsalardı şüphesiz ki durum âlemlerin Rabbinln gönderdiği peygamberden kendileri için ilâhlar yapmasını istemelerinden daha az garip olurdu. Ne var ki bunlar İsrailoğullarıdır...
    *************************************
    http://seyyitkutubtefsiri.blogspot.nl/2016/06/cehalet-bilginin-zdddr-ahmaklk-yonunden.html

    YanıtlaSil
  2. Cehalet bilginin zıddıdır. Ahmaklık yönünden bilgisizlik ise aklın zıddıdır. Ve şüphesiz ki böyle bir söz ancak ahmaklığın ve cehaletin son derecesine gelmiş kimselerden sudûr eder. Ayrıca âyeti kerîme tevhidden sapıp da şirke dalmanın ancak cehaletten ve ahmaklıktan neşet edeceğine işaret etmekte ve akılla ilmin her ikisinin birlikte tek bir Allah’a giden yolda rehberlik edeceğine ve hiçbir ilmin, hiç bir aklın insanı bu yoldan başka yollara sürüklemeyeceğine işaret etmektedir.
    ***
    «İsrailoğullarmın denizden geçmelerini sağladık. Puta gönülden tapan bir kavme rastladılar. «Ey Musa, onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap» dediler. Musa: «Siz ne kadar da cahil bir kavimsiniz.»

    Tıpkı bedenlere sirayet eden mikroplar gibi ruhlara da sirayet eden mikroplar vardır... Ne var ki bir mikrobun ruhlara sirayet etmesi için orada önceden hazır bir zemin ve mikrobu almaya müsait bir kabiliyet ve vasat bulunmalıdır. Kur’an-ı Kerîm’in de en ince noktalarına kadar gayet doğru, geniş olarak arzettiği gibi İsrailoğularının tabiatı kararsız bir tabiattır. Azim denilen birşey bulunmaz. Zayıf ruhludurlar. Daha hidayete girer girmez hemen dalâlete koşarlar. Henüz yücelmeye başlamışken birden alçalıverirler. Yeni yeni doğru yola girmeye hazırlanırken bir de bakarsınız ki ters yüz olmuşlar ve doğru yoldan geri dönmüşler. Aslında bu ciğersizliklerinden, yüreksizliklerindendir. Ruhlarının hakka karşı katılaşmış olmasındandır. His ve şuur dünyalarının kapkara taş kesilmesindendir. İşte onlar bu tabiatlarıyla görüyorsunuz ki daha puta tapınan bir kavimle karşılaşır karşılaşmaz Musa peygamberin getirdiği tevhid akidesi ile geçirdikleri yirmi senelik öğretim devresini birden unutuveriyorlar. —Bazı rivâyetlerin anlattığına göre Hz. Musa ’nın Fir’avn’la karşılaşmasından Kızıl Denizi yarıp geçerek İsrailoğullarını kurtarıp Mısır ’dan çıkmasına kadar geçen devre yirmi üç senedir—. Hatta kendi peygamberlerinin gösterdiği mucizeyi de birden unutuveriyorlar. Musa peygamber onları bu mucize sayesinde Fir’avn ve erkânının elinden kurtarmış ve imansızların topunun birlikte helak olmasını sağlamıştır. Gerek Fir’avn gerekse onun dayandığı kitle putperest bir inanca sahiptiler. Nitekim Fir’avn’da bu putptrest inanç namına onları kendisine boyun eğdirmişti. Nitekim Fravn’un kavminden bazı kimseler onu Musa peygambere karşı tahrik ederken şöyle diyorlardı: «Musa’yı da, kavmini de yeryüzünde bozgun çıkarsınlar, seni ve tanrılarını bıraksınlar diye mi kendi başlıırıııa terkcdiyorsun?»... İşte İsrailoğulları bütün bu olup bitenleri unutuyorlar da, âlemlerin Rabbi tarafından kendilerine gönderilmiş olan yüce peygamberlerinden kendileri için de bir takım tanrılar yapmasını istiyorlar. Aslında onlar kendiliklerinden bir takım tanrılar edinmiş olsalardı şüphesiz ki durum âlemlerin Rabbinln gönderdiği peygamberden kendileri için ilâhlar yapmasını istemelerinden daha az garip olurdu. Ne var ki bunlar İsrailoğullarıdır...
    ***
    Daha önce din ve ırk şartı arayan Türk Harp Akademileri bu koşulları kaldırdığını açıklayınca iki Yahudi genci Harp okuluna başvurdu.[19] Bu haber üzerine sevincini saklamayan Orhan Seyfi Orhon şunları söyledi:
    “ Harp Okuluna girmek istemek, Türklüğü, Türk harsını, Türk vatanını candan sevmek ve benimsek demektir... Ben şimdiden bu iki Musevi vatandaşın birer Türk subayı halinde, kılıçlarını vatan sevgisi gibi havada parıldatarak yıllarca ayrı kalmış bir cemaati muzaffer adımlarla millî birliğe doğru çekip götürdüklerini görür gibi oluyorum. ”
    —Orhan Seyfi Orhon,

    https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_Yahudilik

    YanıtlaSil