De ki: «Ey insanlar doğrusu ben göklerin ve yerin hükümranı Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim»...
Rasulullah’ın kendi risaletini bütün insanlığa tevcih etmekle emrolunduğu bu âyet M e k k e ’de nazil olmuş bir sûrenin, içerisinde M e k k î bir âyettir. Ve bu âyet, açıkça ehli kitapta Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Mekke devrinde yaşarken kendi risaletini Mekke ’lilerin dışına taşırmak istemediğini belirttikleri iddialarına, yalanlarına karşı koymaktadır. Onlara göre peygamber Mekke döneminde kendi peygamberliğini önce Kureyş’lilere yaymak istediğini, bundan sonra bu davetini arapların sınırını aşarak ehli kitaba kadar uzattığını, sonra da Arap yarımadasını geçerek bütün dünyaya açıklamak sevdasına kapıldığını ileri sürüyorlar. Ve güya peygamber bunu yaparken şartların icabı olarak, elde ettiği başarının hülyasına kapılarak, başarıya aldanarak yapmıştır... Aslında bu iddia onların daha önce bu dine ve bu din ehline karşı giriştikleri savaşın ve halâ da İsrar ettikleri korkunç harbin devamından ibaret olan iftiradan başka birşey değildir.
Asıl tehlikeli olan ehli kitabın bu dine ve bu dinin sahipleri ne oyunlar hazırlamasını ve müsteşriklerin bu gibi yalanları sırf bu dine hücum etmek için hazırlamaları değildir. En önemli tehlike kendi kendilerinin müslüman olduklarını sanan bir takım budala ahmakların bu yalancıların İslâmın nebisi ve dinî üzerindeki iftiralarına kapılmaları ve bu dinin düşmanlarını üstat edinmeleridir. Bu din konusunda onların yazdıkları her şeyi hemen benimseyerek bu dinin tarihini ve gerçeklerini kaleme alırken şahid göztermeleridir. Bununla birlikte bu ahmak budalalar kendilerinin «kültürlü!» olduklarını sanmaktadırlar...
Biz tekrar Kur’an’m akışına dönüyoruz. Hak TeâlA’nın pey gamberine risaletini bütün insanlara ilân etmesini teklif el i İkimi sonra gelen mükellefiyetin bütün insanlara gerçek Rablcrlıd binit-rrn mahiyetinde olduğunu görüyoruz :
«Göklerin ve yerin hükümranı, O’ndan başka tanrı hıılıınıtlN1 yıın, dirilten ve öldüren Allah’ın.»...
Muhakkak ki bu peygamber bütün insanlığa peygnmheı m la rak gelmiştir. Bütün varlıkları kudret kabzasında tutan, Imumlıı rın Rabbı tarafından gönderilmiştir. İnsanlar yaratılmış olmalım münasebetiyle bu biricik Allah’ın kullarıdırlar... Bu Allah'ın luıd ret! ve üluhiyeti öldürücü ve diriltici olmasında açıkça nılava çık maktadır.
Bütün mevcudata sahip olan, bütün yaratıkların IIAİIKİ ılımı ınıında bulunan ve bütün insanları öldürüp diriltecek kudrelle olalı Zat .. Elbetteki insanlara dinî gönderen ve insanların boyun efi inesi gereken bir Zat olmalıdır. İşte onlara bu Zatın peygamberi tebligat yapmaktadır. Ve insanlara gerçek Rablarım tanıtmakla dır Ve bu tarif insanların yaratana kulluğu ve yaratanın peygtmı lıerlııe itaati esasına dayanmaktadır :
«Allah’a ve okuyup yazması olmayan, haber getiren peygııııı ••erine — ki o dn Allah’a ve O’nun sözlerine îman etmiştir — tınan edin. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız»...
Bu son kısımda yer alan sonuncu sesleniş bir takım ince komi hırı İhtiva etmektedir ki, bunların önünde bir lâhza durmamı/ ge ıeklr;
I Evvelâ bu sesleniş Allah’a ve Itasıılünc tmaıı etme emi ı
Ondan önce geçen risaletlerin hepsi de mahallî, belirli bir kavme ait ve belirli bir zaman sınırı ile sınırlı idi. İki peygamber arasındaki devreye hastı yalnız. Ve beşeriyet bu risaletlerin ışığı altında mahdud adımlarla ilerliyerek bir sonra gelen risalete ehil olacak duruma getiriliyordu. Ve dolayısıyla da her risalet beşeriyetin bu tedrici gelişmesine uygun tarzda tadilâtlarla ve prensip değişiklikleri ile gelişiyordu. Nihayet en son risalet müessesesi geldi. Geldi ama bütün esasları ve prensipleri ile mükemmel olarak geldi. Her daldan yenilenen ihtiyaçlara kâbili tatbik olarak... Ve bütün insanlar için geldi. Zira bundan sonra nerede olursa olsun ayrı ayrı kavimlere ve nesillere bir risalet müessesesi gelecek değildi... İnsanların üzerinde birleştikleri insan fıtratına uygun olarak geldi. Ve işte bunun içindir ki Allah’ın kudret elinden çıktığı gibi duran peygamberin tertemiz fıtratına Allah'ın prensiplerinden başka hiçbir şey girmemişti. Ve böylece taşımıştı o ümmî peygamber Allah'ın risaletini... İnsanların düşüncelerinden, yeryüzünün prensiplerinden hiçbir şaibe, bozukluk karışmamıştı bu fıtrata. Maksat fıtratın risaletini bütün insanların fıtratına hitap edecek tarzda taşımaktı:
YanıtlaSilDe ki: «Ey insanlar doğrusu ben göklerin ve yerin hükümranı Allah’ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim»...
Rasulullah’ın kendi risaletini bütün insanlığa tevcih etmekle emrolunduğu bu âyet M e k k e ’de nazil olmuş bir sûrenin, içerisinde M e k k î bir âyettir. Ve bu âyet, açıkça ehli kitapta Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Mekke devrinde yaşarken kendi risaletini Mekke ’lilerin dışına taşırmak istemediğini belirttikleri iddialarına, yalanlarına karşı koymaktadır. Onlara göre peygamber Mekke döneminde kendi peygamberliğini önce Kureyş’lilere yaymak istediğini, bundan sonra bu davetini arapların sınırını aşarak ehli kitaba kadar uzattığını, sonra da Arap yarımadasını geçerek bütün dünyaya açıklamak sevdasına kapıldığını ileri sürüyorlar. Ve güya peygamber bunu yaparken şartların icabı olarak, elde ettiği başarının hülyasına kapılarak, başarıya aldanarak yapmıştır... Aslında bu iddia onların daha önce bu dine ve bu din ehline karşı giriştikleri savaşın ve halâ da İsrar ettikleri korkunç harbin devamından ibaret olan iftiradan başka birşey değildir.
Asıl tehlikeli olan ehli kitabın bu dine ve bu dinin sahipleri ne oyunlar hazırlamasını ve müsteşriklerin bu gibi yalanları sırf bu dine hücum etmek için hazırlamaları değildir. En önemli tehlike kendi kendilerinin müslüman olduklarını sanan bir takım budala ahmakların bu yalancıların İslâmın nebisi ve dinî üzerindeki iftiralarına kapılmaları ve bu dinin düşmanlarını üstat edinmeleridir. Bu din konusunda onların yazdıkları her şeyi hemen benimseyerek bu dinin tarihini ve gerçeklerini kaleme alırken şahid göztermeleridir. Bununla birlikte bu ahmak budalalar kendilerinin «kültürlü!» olduklarını sanmaktadırlar...
https://vimeo.com/223832566?activityReferer=1