4 Haziran 2016 Cumartesi

«Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse, ora halkını yalvarıp yakarmaya sevk için sıkıntıya, felâkete uğrattık»... «Sonra bu sıkıntıyı iyiliğe çevirdik. Öyle ki, çoğalıp: “Zaten bizim babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı.” dediler. Bu yüzden onları, haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik».. .

Allah’ü Teâlâ’nın yalanlayıcıların akibeti hususundaki takdirini adım adım ilerliyerek aydınlığa kavuşturuyor. Belki kalpleri yumuşar da uyanır, Allah’a iltica eder ve O’na sığınırlar diye Allah’ü Teâlâ’nın kendilerine verdiği musibet ve sıkıntıları anlatıyor; buna karşılık halâ yollarından dönmedikleri, uyanmadıkları ve kendilerine gelmedikleri takdirde onları imtihanların en zoru olan bollukla denediğini açıklıyor; Allah’ın takdirinden biraz daha gafil kalmaları, bu bolluk ve refaha kendilerini tamamen kaptırmaları için onu daha da arttırdığını belirtiyor. İşte bu sırada ansızın gelen azabı İlâhî onları gafil avlıyor ve yok edip gidiyor:

«Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse, ora halkını yalvarıp yakarmaya sevk için sıkıntıya, felâkete uğrattık»...

«Sonra bu sıkıntıyı iyiliğe çevirdik. Öyle ki, çoğalıp: “Zaten bizim babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı.” dediler. Bu yüzden onları, haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik».. .

Ayrıca burada âyeti kerîme Allah’ın insanları muaheze etmesi ile ortaya çıkan kanunu ile îmanî değerler arasındaki münasebetleri açıklıyor. Ve Allah’ın bu kanunlarla takdirini cereyan ettirmesi ve o değer ölçüleriyle bu cereyanın temini arasında hiçbir ayrılık bulunmadığını belirtiyor. Ne var ki bu kâinat kanunları ile İlâhî değerler arasındaki ilgi birçok gafillerin gözlerinden uzak bulunuyor. Zira bu ilginin neticesi derhal göze ilişmemektedir. Ne var ki uzun bir seyir müddeti çerçevesinde mutlak şekilde tecelli ediyor:

«Eğer o memleketlerin halkı îman etmiş ve bize karşı gelmekle» sakınmış olsalardı, onlara gökten, yerden bereketler yağdırırdık; fakat onlar (Hakkı) inkâr ettiler, Biz de onlara yapıp kazandıklarının cezasını verdik»...

Bu açıklamalar biraz daha ilerliyerek Allah’ın yalanlayıcılar hakkındaki takdiri ile, bu husustaki kanununu, beşer hayatındaki îmanî değerlerin münasebetlerini bir adım daha atlıyor ve müteakiben kalpleri tiril tiril titreten tehdit konulan yor alıyor. Yalancıların akibetleri ile ilgili dokunuşlar gafilleri bile uyandıracak ve kendisine döndürecek tarzda:
«O memleketlerin halkı, geceleyin kendileri uyurlarken, ıı'/.ılkımızın gelip çatmasından güvende miydiler?

«Yoksa o memleketlerin ahalisi, azabımızın onlar giiııdii/İhı eğlencelere dalmışken gelmesinden mi güvende idiler?

«Onlar Allah’ın tedbirine karşı da kendilerini emin mi linin* yorlar? Allah’ın tedbirinden ancak hüsrana uğrayanlar emin olabilirler.

Evvelki sahiplerinden son yeryüzüne vâris olanları, dilCNrytlIli, günahlarından dolayı bir felâkete düçar edip, onların kalplerini' mühür basarak körlenmiş, işitmez bir hale getireceğimi/. lıeNİıelll değil midir?»

Bunu müteakiben âyetin seyri bir nebze Resulullah’u yönell yor ve son buluyor. Bu kıssalardan çıkan neticeleri daha oııce leh /İp etmiş olan milletlerin durumunu kısaca açıklıyor, onların nur» çek hallerini belirterek Allah’ın ilâhlığını ve birliğini kabullenilin lerine rağmen Allah’a verdikleri ahdi unutmalarının, peygumhn I. tin getirdikleri delillerin, mucizelerin ve harikaların bozıılı fili al hırına ve gaflete düşmüş kalplerine tesir etmeyişini açıklıvoı

«İşte biz bu memleketlerin bazı haberlerini samı ıınklcdlyurııy l’eygamberleri, onlara en açık burhanları getirip gösternırıhı ı ■ luıl onlar evvelce yalan saydıklarına (yine) inannııımışhııdı /"•< •« Allnlı’da kâfirlerin kalplerini böylece mühürler».

«Onların çoğunda ahde vefa görmedik. Onların çugıııııt lUmlt mütecaviz bulduk»...

*

**

N û h peygamberin, H û d (A.S.)’ın, Stılılı ııoygaıııhe

İn, 11 û t peygamberin ve Ş u a y b (A.S.)’ın knvlnıh'rl Un ahi kah sahneleri müteakiben Musa (A.S.)’ın önce ( i ı a v ıı vn lı « ıı u d a n ı ile, sonra da kendi kavmi olan İsrailoğulhırı ılu olıııı kamam naklediliyor. Ve Musa Peygamberin kıssası hu milim i' k hüıeıle en geniş sahayı işgal ediyor. Zaten bütünüyle Isın an ı

' ilin de İsrailoğullarıııın kıssasının en uzun şekilde anlatıldığı u

i" lııtdur, Kıır’an-ı Kerîm’in muhtelif yerlerinde tsrrtlloftıılh

klaioiHiyİM alâkalı pekçok bölümler varid olmuştur. Ayrıçtı ııuıhlelıl yerlerde kısa kısa İşaretlerle di * bu konuya temas edilmişin Nim klııı Km'aıı’dıı bütün milletlerin içerisinde en çok yalındı milli iı

1 yorum:

  1. Allah’ü Teâlâ’nın yalanlayıcıların akibeti hususundaki takdirini adım adım ilerliyerek aydınlığa kavuşturuyor. Belki kalpleri yumuşar da uyanır, Allah’a iltica eder ve O’na sığınırlar diye Allah’ü Teâlâ’nın kendilerine verdiği musibet ve sıkıntıları anlatıyor; buna karşılık halâ yollarından dönmedikleri, uyanmadıkları ve kendilerine gelmedikleri takdirde onları imtihanların en zoru olan bollukla denediğini açıklıyor; Allah’ın takdirinden biraz daha gafil kalmaları, bu bolluk ve refaha kendilerini tamamen kaptırmaları için onu daha da arttırdığını belirtiyor. İşte bu sırada ansızın gelen azabı İlâhî onları gafil avlıyor ve yok edip gidiyor:

    «Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse, ora halkını yalvarıp yakarmaya sevk için sıkıntıya, felâkete uğrattık»...

    «Sonra bu sıkıntıyı iyiliğe çevirdik. Öyle ki, çoğalıp: “Zaten bizim babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı.” dediler. Bu yüzden onları, haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik».. .
    HELAK GELİYORUM DİYOR.
    GELMİŞ ! KAPIDA...
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=337693533348721&id=100013242319421&pnref=story

    YanıtlaSil