Bundan sonra sihirbazların gönüllerinde îman nûru doğduktan ve bir düşünce aydınlığına kavuştuktan sonra kendileri ile Fir’avn ve erkânı arasındaki savaşın bir akide savaşı olduğunu, Fir’avn’un kendilerinden sadece âlemlerin Rabbına inandıklarından ötürü intikam almak istediğini idrak etmeleri üzerinde duracağız. Aslında böyle bir îman, Fir’avn’ın tahtını, tacını ve saltanatını tehdit ettiği gibi çevresinde bulunan kimselerin de makam ve mertebelerini, saltanatlarını tehdit etmektedir. Bir başka ve eş bir ifadeyle Fir’avn’ın tanrılığını ve putperest cemiyetin üzerine kâim olduğu bütün değer ölçülerini tehdit etmektedir. İşte bu anlayış Allah’ın rububiyeti dâvasına gönül veren herkes için savaşın mahiyetini anlayabilmek bakımından zaruridir ve bu anlayış inananları kendi dâvaları uğrunda karşılaşacakları her şeyi küçümsemeye sevk-eder. Onlar ölümle yüz yüze gelirken onu umursamamaktadırlar. Çünkü âlemlerin Rabbine inanmış olduklarını yakînen bilmekte, kendilerine düşman olanların kendi dinlerinden olmadığını kabul etmektedirler. Zira düşmanları hâkimiyet taslamak ve insanları kendisine kul etmek için özenmesi münasebetiyle âlemlerin Rabbının rububiyetini inkâr etmiş olmaktadır. Şu halde karşılarındaki düşman doğrudan doğruya kâfirlerdir. Ve hiç şüphesiz ki müminlerin âlemlerin Rabbına davet yolunda kendilerini bekleyen her türlü azap ve sindirme metodlarına rağmen hızla yürüyebilmeleri için her iki bölümüyle birlikti' böyle bir kesin îmana ihtiyaçları vardır. Kendilerinin gerçek müminler olduklarını, düşmanlarının da kâfirler yığını olduğunu bilmeleri zaruridir. Aralarındaki savaşın doğrudan doğruya bir din savaşı olduğunu ve düşmanlarının kendilerine dinlerinden dolayı intikam almaya çalıştıklarını bilmeden bu yolda yürümek mümkün değildir...
Son olarak da akidenin hayata üstün geldiğini, azmin acıları mağlûp ettiğini, «insanın»; «şeytanı» yendiğini gösteren bu fevkalade parlak manzara karşısmda durmamız gerekecektir. Bu sahne parlaklığı itibariyle o dereceye varmaktadır ki... Biz onu ifade etmekten aciz olduğumuzu kabullenmekten başka birşey yapamıyoruz... Bunun için de Kur’an-ı Kerîm’in ifadesinde belirtilen şekliyle bırakıyor ve sözü kesiyoruz...
PLÂNLAR HAZIRLANIYOR
Sonra Kur’an’daki kıssanın akışına dönüyoruz. Bu noktada dördüncü sahnedeki perde açılıyor. Bu sahnede günaha teşvik im susunda yapılan bir takım toplantılar ve komplolar yer alıyor. Îiiimm la zulüm arasındaki savaşta zulüm ehlinin hezimete ve rilsvıtylı ğa düçar olmasından sonra hazırladıkları plânlar gözler ön ime < riliyor. Fir’avn’ın kavminden bir topluluk Hz. Musa ’ııın ve İm raberindeki inanmışların sapasağlam gitmelerinden endişe duy yorlar. —Kur’an-ı Kerîm’in bir başka yerinde belirtildiği gibi IU M u s a ’ya kendi kavminden pek az kişi inanmıştı. Çünkü luu ım Fir’avn’dan korkuyor ve çekiniyorlardı — İşte bu topluluk kulu lük ve fenalık konusunda bir toplantı yapıyorlar bu sahın-de ı- n avn’ı Hz. M u s a ’ya ve beraberindekilere karşı tahrik etliym İm Bunları umursamadığı takdirde varacağı âkibetten korkul ııyı I"' Elindeki hâkimiyetin ve kuvvetin yok olacağını, yeni İnancın hcı tarafa yayılacağını ve Allah’ın âlemlerin Rabbi olduğunu İlân ed* ceğini söylüyorlar. Ve bir de bakıyorsunuz ki Fir’avn heyecann gel miş, köpürmüş. Tehditler savuruyor, çevresindekileri koı kutuynı Elindeki korkunç güçlerle gururlanıyor. Dayandığı maddi kuvve te bel bağlıyor:
127 — Fir’avn kavminin ileri gelenleri: « M u s a ’ yı ve kav
mini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, sana ve tanrılarına yll* çevirsinler diye mi bırakıyorsun?« dediler. Fir’avn: «Onların oğul*
Çünkü onlar âlemlerin Rabbine inanmanın üzerine kâim olduğu ana kaidenin kendilerinin saltanatlarının üzerine kâim olduğu kaide ile çatıştığını biliyorlar...
YanıtlaSilhttp://meerstr11.blogspot.nl/2017/01/rasidi-hilafet-istiyorum-kaideler-ve.html