«Sen, Rabbimizin âyetleri gelince onlara îman ettiğimiz için bizden intikam almak istiyorsun»...
Savaş esnasında kime ve nereye yöneleceklerini bilenler düşmanlarından rahat ve selâmet istemezler... Sadece yüce Rablarından fitnelere karşı sabır ve müslüman olarak can vermek temennisinde bulunurlar:
«Rabbımız bize sabır ver ve canımızı müslüman olarak al dediler»...
Zulüm, diktatorya, putçuluk îmanın karşısında, güvenin karşısında ve şuurun karşısında aciz kalır. Boyunlara hâkim olduğu gibi kalplere de hâkim olduğunu sanan zulüm her zaman acizdir ve inanan gönüller karşısında acze düşer... Bedenlere tasarruf edebildiği gibi ruhlara da tasarruf edebileceğini sananlar acizliklerini görürler... Bir de bakarlar ki ruhların ve gönüllerin kendilerine isyan ittiğini, Allah’ın emrinden başka emirlere uymadığını farkederler. Gönül Allah’a ulaşmayı isterse zulüm ne yapabilir?... Kalpler Allah’a bağlanınca putlar ne hükmeder ona?... Gönüller zâlimlere de hâkim olan Allah’a bağlanınca ne gelir zâlimlerin elinden?...
Gerçekten de bu durum beşeriyetin tarihinde eşine az rastlanan kesin ve kati durumlardan birisidir. Daha önceleri... Sihirbazlar iken sonra inanmış bulunanlarla Fir’avn’ın ve erkânının arasında geçen bu hadise beşeriyet tarihinde kesinlik ifade eden ender vakalardandır... Akidenin hayata hâkim olduğunu, azmin acılara üstün geldiğini ve «insanın» «şeytanı» mağlûp ettiğini gösteren kesin hadiselerden biridir bu.
Gerçek hürriyetin doğuşunu ilân eden beşeriyet tarihindeki en kesin olaylardan birisidir bu... Hürriyet zâlimlerin zulmüne, putların azaplarına karşı akidenin üstün gelmesinden başka nedir ki... Bedenlere ve boyunlara hâkim olup da ruhlara ve gönüllere çöreklenemiyen maddî güçleri küçümsemekten başka birşey değildir hürr'iyet... Maddî kuvvetlerin gönülleri boyun eğdirmekten aciz, kaldığı demlerde... İşte o sıralarda gönüllerde gerçek hürriyet meşaleleri yanar, doğar...
İşte bu hadise beşeriyet tarihinde maddenin iflasını ilân eden kesin bir hadisedir. Bir müddet önce Fir’avn’dan ücret isteyen, başardıkları anda alacakları karşılığı soran ona yakın makam ve mertebe arzu eden şu azınlık işte şu anda Fir’avn’a üstün gelmeye çalışan, onun savurduğu tehdit ve azapları küçümseyen, önem vermeyen, asılma ve sindirilme tehditlerini hesaba katarak sabırla kabul eden kitlenin aynısıdır... Maddî âlemde onların hayatında değişen birşey yoktur. Çevrelerinde de birşey değişmemiştir. Sadece tek başına kalmış olan yıldızı büyük devreye sokan gizli bir temas vuku bulmuştur. Başıboş bir zerreyi sabit bir mihverde birleştiren bir akım meydana gelmiştir. Fani olan ferdî ezel ve ebed kuvvetleriyle birleştiren kontakt meydana gelmiştir... İbreyi oynatan, kalbe kutret. temaslarını aktaran, vicdanlara hidayet seslerini işittiren, gözlere nûr parıltılarını götüren temas vuku bulmuştur... Hiç bir maddî durumun değişmesini beklemeden bizzat maddî durumu kendisi değiştiren ve «insanı» realiteler dünyasından çıkarıp hayalin ulaşamayaeağı ufuklara yükselten karşılama vuku bulmuştur
Tehdit geçer... Azap biter... Ama îman kervanı yine yolunda yürür... Sağa sola sapmaz, tereddüde dalmaz, şüpheye düşmez ••
işte mesele bu noktaya gelince âyeti kerîmenin .seyri, Iklııel nalı lıcıılp perdesini de indiriveriyor. Ve daha fazla birşey «Öylemi,v»ı
• »den sahnenin parlaklığı ve önemi zirveye ulaşmış en .mı ımklav « varmıştır. İşte bu esnada sunuş metodundaki sanat güzelliği lu > ııııı sunuluşundaki psikolojik hedefle birleşiyor... Kur’un'ııı İnalınım vicdanlara edebî güzellik diliyle hitap edişindeki metodu belli lyı»ı hem de Kur’an’dan başka bir yerde ulaşılması mümkün olmayan bir uygunluk içerisinde...17
I> II K U Ş
Fakat biz bu «Gölgeler ’de» bir nebze durup bu göz ab » ı ünlün manzara karşısında dikilmek istiyoruz.
MÜSLÜMANLARIN GÜNDEMİ NE OLMALI?
YanıtlaSilNET TAVIR SERGİLEMEK,
BAŞARININ ŞARTLARINDANDIR.
BAŞARI ELDE ETMEK İSTİYORSAN ŞARTLARINI YERİNE GETİRMEN LAZIM.
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/04/muslumanlarin-gundemi-ne-olmali.html
NET OLMAK GEREKİYOR...
YanıtlaSilZalimler, diktatörler ve putlarla kendisi arasınduki savaşın mahiyetini iyice bilenler... Bu savaşın haddi zatında esas itibariyle bir akide savaşı olduğunu kavrayanlar... Hiç kimseye yalvarmazlar, hiç kimseye boyun eğmezler... Akidesinden vazgeçmesinden başka birşey istemeyen düşmanından özür dilemezler, bağışlanmalarını istemezler... Zira bu şuura eren insanlar kendisine karşı açılan savaşın, yapılan kovuşturmanın bir akide savaşı, bir akide çatışması olduğunu idrak ederler:
«Sen, Rabbimizin âyetleri gelince onlara îman ettiğimiz için bizden intikam almak istiyorsun»...
Savaş esnasında kime ve nereye yöneleceklerini bilenler düşmanlarından rahat ve selâmet istemezler... Sadece yüce Rablarından fitnelere karşı sabır ve müslüman olarak can vermek temennisinde bulunurlar:
«Rabbımız bize sabır ver ve canımızı müslüman olarak al dediler»...
Zulüm, diktatorya, putçuluk îmanın karşısında, güvenin karşısında ve şuurun karşısında aciz kalır. Boyunlara hâkim olduğu gibi kalplere de hâkim olduğunu sanan zulüm her zaman acizdir ve inanan gönüller karşısında acze düşer... Bedenlere tasarruf edebildiği gibi ruhlara da tasarruf edebileceğini sananlar acizliklerini görürler... Bir de bakarlar ki ruhların ve gönüllerin kendilerine isyan ittiğini, Allah’ın emrinden başka emirlere uymadığını farkederler. Gönül Allah’a ulaşmayı isterse zulüm ne yapabilir?... Kalpler Allah’a bağlanınca putlar ne hükmeder ona?... Gönüller zâlimlere de hâkim olan Allah’a bağlanınca ne gelir zâlimlerin elinden?...
Gerçekten de bu durum beşeriyetin tarihinde eşine az rastlanan kesin ve kati durumlardan birisidir. Daha önceleri... Sihirbazlar iken sonra inanmış bulunanlarla Fir’avn’ın ve erkânının arasında geçen bu hadise beşeriyet tarihinde kesinlik ifade eden ender vakalardandır... Akidenin hayata hâkim olduğunu, azmin acılara üstün geldiğini ve «insanın» «şeytanı» mağlûp ettiğini gösteren kesin hadiselerden biridir bu.
***
http://meerstr11.blogspot.nl/2017/01/muslumanlarin-gundemi-ne-olmali.html
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2014/10/muslumanlarin-ve-kafirlerin-allah.html