16 Haziran 2016 Perşembe

«O’na uyun ki doğru yolu bulasınız»..Ve bu emir Allah’a ve Rasulüne îman emrinden sonra gelmektedir. Şayet bu dinin meselesi bir inanç meselesi olsaydı ve bununla yetinilseydi Hak Teâlâ’nın bu mübarek kavlî «Allah’a ve Rasulüne inanın» demekle yetinirdi ve arkasından «O’na uyun ki doğrıı yolu bulasınız» denilmezdi...

Kelimei şehadetin ihtiva ettiği mâna da bundan başkası değildir. Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmek bu muhtevanın bir başka şekilde ifade edilişidir ki, o olmadan ne îman olur, ne de İslâm. Burada söz konusu edilen Allah’a îman, âyetin içerisinde sıfatları belirtilen Allah’a îmandır. Ki O Allah göklerin ve yerin hükümranıdır, O’ndan başka tanrı yoktur, dirilten ve öldüren O’dur... Burada kendisine îman edilmesi emrolunan Allah, gerçekten bu sıfatları taşıyan Allah’dır. Nitekim bir önceki âyeti kerîmede de gönderilen peygamberin bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber olduğu belirtilmişti.

2 — Diğer taraftan bu âyeti kerîme bu ümmî peygamberin de Allah’a ve O’nun kelâmına îman ettiğini belirtmektedir. Bu durumun bedihî bir veçhe arzetmesiyle beraber burada dokunulmuş olmasının ayrı bir önemi ve yeri vardır. Şüphesiz ki dâva adamı, davet ettiği şeylere önce kendisinin inanması gerekir. Dâvasının kendi ruhunda açıklık kazanması ve O’na yakinen inanması icap eder. Bunun içindir ki bütün insanlığa gönderilmiş olan peygamberin vasfı «Allah’a ve O’nun kelimelerine inanmak» oluyor. Zaten bunlar insanları davet ettiği şeylerin dışında değildir.

3 — Son olarak da bu âyeti kerîmede peygamberin davet ettiği îmanın zarurî icaplarına dokunulmaktadır. Bu, peygamberin emrettiği sistemlere doğrudan doğruya uymak ve buna uyanların peygamberin hareket ve sünnetine de uymasıdır. Nitekim bu hususu Allah’ü Teâlâ : «O’na uyun ki doğru yolu bulasınız» şeklinde belirtiyor. Şu halde insanların doğru yolu bulmaları ancak Allah Rasulüne uymaları ile mümkündür. Ne var ki gönülden inanmış olmak amelî bir şekilde tezahür etmedikçe kâfi gelmez. îmanı müteakiben ameldir İslâmm adı...

Gerçekten bu din her münasebette kendi tabiatını ve mahiyetini açıklıyor insanlara... İslâm mücerred mânada vicdanların derinliklerine gizlenen bir akideden ibaret değildir. Aynen bunun gibi doğrudan doğruya ibadet şeklinde ifa edilen baskı ve şekillerde! ibaret de değildir. İslâm ancak Rasulullah’ın Rabbından aldığı tebligata ve teşriata katıksız inanmak ve tam olarak uymaktır. Ve peygamber insanlara sadece Allah'a ve Rasulüne inanıp da yetinmelerini emretmemiştir... Peygamber yalnız ibadet şekillerini emrederek iktifa etmemiştir. Bunun yanı sıra kavli ve fiilî ile Allah’ın şeriatını tebliğ etmiş ve insanların bu şeriata uymadıkları müddetçe hidayet ümidinde olamayacaklarını belirtmiştir... İşte Allah'ın dinî budur... Ve bu dinin Allah’ın bu âyette belirttiği şeklinden başka şekilleri yoktur :

«O’na uyun ki doğru yolu bulasınız»...

Ve bu emir Allah’a ve Rasulüne îman emrinden sonra gelmektedir. Şayet bu dinin meselesi bir inanç meselesi olsaydı ve bununla yetinilseydi Hak Teâlâ’nın bu mübarek kavlî «Allah’a ve Rasulüne inanın» demekle yetinirdi ve arkasından «O’na uyun ki doğrıı yolu bulasınız» denilmezdi...

YAHUDİLERLE İLGİLİ GERÇEKLER

... Ve âyeti kerîme İsrailoğullarınm ileri gelenlerini Manın III içmeden sonraki hikâyenin akışına devam ediyor. Ancak hi/< II Musa (A.S.)’nm duâsından sonraki durumun nasıl neticelendi ğini açıklamıyor. Ne var ki biz diğer sûrelerdeki aynı hikâyeden öğrendiğimize göre bu titremeden sonra Hak TcûlA onları lekım canlandırmış ve müminler olarak kendi kavimleriniıı ııı nnun! dun ınüşlerdir. İşte bu noktada âyeti kerîme yeni bir holüme r<■> m. d. n önce Musa peygamberin kavmi ile ilgili bir gerçeği belirtiyor Hu gerçeğe göre. İsrailoğullarınm hepsi dalâlete düşmüş değilim dİ:

159 — « M u s a’nrn kavminden bir topluluk hakkı KÖntcrlı ler vc onunla hükmederlerdi»...

Musa peygamberin devrinde böyleydi onlar... Ve İşte on hırdan bir taife hakkı gösteriyor ve Musa ’dan sonra da adâlel le hükmediyordu. Nitekim onlardan bir bölük bu ümnd, ahir zn mıın peygamberini kabul etmişler ve ona teslim olmuşlardı Zira i llerinde bulunan Tevrat bu yüce rasulün gönderileceğini bildi rlyordu kendilerine... Bunların başında yüce sahabe Abdullah hm Helâl (R A.) gelir. Halbuki onun zamanında bulunan yahudlleı İm (Inmı! peygambere karşı çıkmışlar ve İslâm şeriatını tasdik Hım

2 yorum:

  1. “Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.” (Hakka 44,47)
    http://www.islamdevleti.info/kitaplar/Sunnet_Vahy_iliskisi/index.htm
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=181875085597234&id=100013242319421&pnref=story
    http://www.iktibasdergisi.com/sunnet-halkalari/
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=181061845678558&id=100013242319421&pnref=story

    YanıtlaSil