20 Haziran 2016 Pazartesi

İşte bu bilginler... Dinin zarurî olarak öğrettiği bu gerçekleri bilmelerine rağmen... Kendi şahısları için hüküm koyma yetkisini tanıyan ve böylece tanrılaşma iddiasında bulunan putlara, zalim dikdatörlere yardımcı olurlar. Kendilerinin birbirleri ile küfürlerine hüküm verdikleri şahısları desteklerler... Ve onlara «müslüman» adını verirler. Onların yapmak istedikleri şeyin İslâm olduğunu ve başka türlü bir İslâmiyetin bulunamıyacağını söylerler...

Bütün bunlardan dolayı biz bu «Kur’an’ın gölgesinde» takip ettiğimiz metoda uygun olarak bu rivâyetlerin hiç birisine dalmamayı muvafık gördük. Ayrıca Kur’an’ın âyeti kerîmeleri meyanında bu konuda hiçbir şey yoktur. Resulullaha kadar varan merfu hadislerde de benzeri bir şeye rastlamadık. Binaenaleyh biz hadiseyi geriden izlemeyi uygun bulduk. 

Aslında . bu âyeti kerîme Allah’ın âyetleri kendilerine açıklandıktan sonra onu öğrenip de gösterdiği istikamette yürümeyen ve bunları yalanlayan kimselerin halini temsil etmektedir. Bu hüküm beşer hayatında ne kadar tekerrür etmektedir. Ne de çoktur o kimseler ki Allah’ın dinî ile ilgili bilgiler verilir de kendilerine, sonra O’nun  gösterdiği doğru yolda yürümezler. Bu bilgileri Allah’ın kelâmının yerlerini tahrif etmek konusunda bir vasıta olarak kullanırlar. Onunla hevaî nefislerine uyarlar. Hem kendi heveslerine, hem de  kanaatlarına göre dünya hayatının nimetlerini ellerinde bulunduran zâlimlerin heva ve heveslerine vasıta kılarlar...

Nice din bilgini tanıyoruz ki Allah'ın dininin gerçeklerini öğrenir de sonra ondan sapıtır. Ve Allah’ın dininde olmayan şeyleri söyler. Bu bilgileri maksatlı tahriflere vasıta olarak kullanır. Yeryüzünün fani hükümdarlarının keyfine göre fetvalar verir. Böylece Allah’ın hâkimiyetine tecavüz edip O’nun yeryüzündeki mukaddesatını çiğneyenlere sadık bir kul gibi yardımcı olur. Bunlardan öylelerini gördük ki, din âlimidirler, şu gerçekleri itiraf ederler : Teşri hakkı Allah’ın haklarından birisidir. Onu kim kendisi için iddia ederse Allah’ın üluhiyetinide iddia etmiş olur. Üluhiyetini iddia eden ise küfretmiş olur. Ayrıca o kişiye bu hakkı veren veya kabul ederek peşinde gidenler de tıpkı onun gibi küfretmiş sayılırlar... 

İşte bu bilginler... Dinin zarurî olarak öğrettiği bu gerçekleri bilmelerine rağmen... Kendi şahısları için hüküm koyma yetkisini tanıyan ve böylece tanrılaşma iddiasında bulunan putlara, zalim dikdatörlere yardımcı olurlar. Kendilerinin birbirleri ile küfürlerine hüküm verdikleri şahısları desteklerler... Ve onlara «müslüman» adını verirler. Onların yapmak istedikleri şeyin İslâm olduğunu ve başka türlü bir İslâmiyetin bulunamıyacağını söylerler... 

Bunlardan öylelerini gördük ki bir yıl boyu faizin haram olduğunu yazıp dururken bir başka sene bütünüyle faizin helâl olduğunu yazmaya başlamışlardır..

Yine bunlardan öylelerine rastladık ki insanlar arasında fuhşun yayılmasını, ahlâksızlığın şüyû bulmasmı takdis edip de bu çirkeflerin üzerine din örtüsü seren, dinî unvanları ve alâmetleri çeken kimseler bulunmuştur.
Bunlar : «Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz âyetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin hadisesini anlat.» âyeti kerîmesinde beyan edildiği gibi, âyetlerden sıyrılıp şeytanın peşine takılan zalimlerdir.

Bunlar Allah’ü Teâlâ’nın haber verdiği: «Dileseydik onu Ayeterimizle üstün kılardık. Fakat o dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu üstüne varsan da, kendi haline bıraksanda dilini sarkıtıp soluyan köpeğinki gibidir» fermanının doğruluğunu ispat etmekten başka birşey değildir’ Şayet Allah dileseydi ona verdiği ilmi ve âyetleri ile kendisini yüceltirdi. Ne var ki hak subhanehu bunu murad etmiyor. Çünkü bu âyetleri öğrenen kişi dünyaya meyledip hevesine uyan ve Allah'ın âyetlerine tabi olmayan kimsedir.
 Bu örnek Allah’m verdiği bilgi ve âyetlerle istifade rdm4|l bilmeyen ve îman yolundan yürüyüp ilerlemeyen heıkene ııv»n I misaldir. Allah’m nimetlerinden sıyrılıp şeytanın peyine düşen onun kölesi halinde olan ve neticede şekil değiştirerek hayvani mertebesine düşen her insanın durumunu belirtmektedlı Monı ardı arası kesilmeyen bu soluma da neyin nesi!...

Bu soluyuş —bizim hissimizde Kur’an’ın aı/elliği ımuı/aı nın tasvir gücünden ve haberin tonundan anladığımı/» göre İt o

dilerine Allah’m âyetleri geldiği halde bu dünya hayalındalı I go» ol metalarm peşinde soluyarak koşup bu âyetlerden «lyıılın» uzaklaşmadır. Bu kararsız soluyuş hiçbir zaman dinmek ııedlı 1’ mez. İster kendisine öğüt verilsin, ister verilmesin, dünya ma ııııı peşinde koşan kimse devamlı olarak dinmek bilmeyen Mı n Itıyuş içerisindedir. Ve hep o hali üzere devam edip gider,

Beşer hayatı her zaman, her yerde ve her toplulukla lılrçı keıre bu örneği gözümüzün önüne dikmektedir, öyleki hlıçolı / man geçmesine rağmen, göz, bu nevi bilginlere rastlamaktan I türlü kendisini alamaz. Allah’ın koruduğu nadir ve endeı kişll •nÜNtesna... Allah’ın âyetlerinden sıyrılmayan, yeryüzüne meyli meyan, arzu ve hevese uymayan, şeytana kul köle olmayan ve al

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder