Ne zaman İlâhî irade, hikmeti icabı bir meseleyi bu sabit kanunlara muhalif olarak cereyan ettirmek isterse o mesele İlâhî iradenin istediği tarzda ve hür olarak cereyan eder. Sonra bu sabit kanunların her defasında cereyan tarzı ancak Allah’ın kudreti sayesinde vuku bulabilir. Çünkü kâinatta hiçbir hadise kendiliğinden, Allah’ın takdiri dışında, otomatikman cereyan etmez. Allah’ın iradesi başka tarzda cereyan etmesini istemediği müddetçe bu kanunlar belirtilen tarzda hareketlerine devam ederler. Ama her zaman temel kâide şudur: İster değişmez kanunların cereyan tarzında olsun, isterse diğer şekillerde olsun yeryüzünde vuku bulan herşey Allah'ın takdiri ile vuku bulmaktadır. Ve kaderi İlâhîde de gerek sabit kanunların cereyanı, gerekse fevkalâde hadiselerin cereyanı aynı tarzdadır, aralarında hiçbir fark yoktur. Bilgi budalalarının sandıkları gibi kâinat nizamında hiçbir hadisede başıboşluk ve kendiliğinden olma diye birşey bahis mevzuu değildir. Nitekim ilim erbabı da bu gerçeği son asrın ikinci çeyreğinden itibaren kavramaya başlamıştır.2o
Ne şekilde olursa olsun İsrailoğullarmdan deniz sahilinde oturan o kasaba halkına da böyle fevkalâde birşey vuku bulmuştu. Bir de bakıyorsunuz ki o kasaba halkından bir topluluk bu aldatıcı oyun karşısında arzularının heyecanını yenemiyor, azimleri tükeniveriyor ve Rabbı Zülcelâl’leri ile olan ahidlerini, sözleşmelerini unutuyorlar.
Yahudilerin kendilerine has metodları ile hileye baş vuruyorlar. Ve cumartesi günü avlanmanın yollarını arıyorlar. Kalpler haktan ayrılınca, takva şuuru azalınca, muameleler sadece nasların dış yüzleriyle yürütülmeye başlayınca ve hükümlerin dış şekillerinden kaypak noktalar bulup kurtulmaya çalışma arzuları baş gösterince ne kadar çok hile yolları bulunur!... Şüphesiz ki kanunları; koydukları maddeler koruyamazlar. Bekçilerle, emniyet teşkilâtı ile kanunları korumak imkân haricidir. Kanunları koruyan ancak kalplerde yer eden keskin Allah korkusu ve takva şuurudurAncak bununla muhafaza edilir kanun maddeleri. Ve hiç bir kanun yoktur ki insanlar onun boşluk noktalarını bulmasınlar. Ve insanların hilelerine maruz kalmış bir kanunu korumak imkân dışıdır. Maddî güçlerin ve polis kuvvetinin koruduğu hiçbir kanun yoktur. Ne kadar emniyet teşkilâtına sahip olursa olsun devlet her ferdinin başına kanunları korumak ve tatbik etmek için bir bekçi, bir gözcü dikemez. Gizli açık her noktada insanların gönüllerinde yer eden Allah korkusu ve Allah’ın murakabası duygusu bulunmadan dipçik korkusu ile kanunları korumak mümkün değildir...
İşte gönüllerde yer eden Allah korkusu ve takva bekçisine da yandan hâkimiyet kurmak isteyen nizamların ve sistemlerin de şansızlığa uğramasının temel sebebi budur... İnsanların İnsanlar İçin vazettikleri nizam ve sistemlerin fiyasko ile neticelenmesinin asıl sebebi budur. Devletlerin kanunları tatbik etmek ve korumalı İçin diktiği beşerî vasıtaların acze düşmesi buradan gelmektedir. Meseleleri yüzeyden izleyen emniyet ve murakaba teşkilatının aczi bu noktadandır...
Ve işte böylece deniz sahilinde bulunan kasabanın sakinlerin den bir grup cumartesi günü kendilerine avlanmak yasak olduğu halde hileli yollara baş vurdular. Rivâyetlerin bildirdiğine göre onlar cumartesi günü balıkların önüne bir set çekiyor ve çıkış noktalarını kapatıyorlardı. Pazar günü olunca hızla koşuşuyor ve o setlerin arkasında kalan balıkları birer birer topluyorlardı Böylece cumartesi günü avlanmadıklarını çünkü suyun önüne set çektiklerini ama tuzak kurmadıklarını, ağ germediklerini ileri sürüyorlardı.
Onlardan bir başka grup da Allah’a karşı yapılan bu hilenin farkına varmışlardı ve bu günahkârlar grubunun yüzünden başlarına gelecek şeylerden endişe duyuyorlardı. Ve bu hilelerden dolayı onları ayıplıyorlardı.
Üçüncü bir grup da iyiliği emreden ve kötülükten sakındıranlara bu günahkârlarla yaptığımız hareketin ne faydası var. Onlar sizin sözünüzle hareketlerinden vaz geçecekler değil ya, Allah zaten onları helak edecek, azabına müstahak kılacaktır diyerek cekimser davranıyorlardı :
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder