19 Haziran 2016 Pazar

İnsanlara ne kadar ilimden bir nasib verilirse bu ilmin kendilerini hakka götürmeleri gerekir tabi olarak. Ama insanoğlu kendisine verilen ilimden uzaklaşır ve ondan faydalanma yollarına baş vurmazsa sapıklığa dalar ve hiç bilgiden nasip almamış gibi dalâlet yolunda yürür. Hatta karanlık yollarda aydınlık birer çerağ vazifesini gören bu ilim îman zevkinden mahrum olunca sahibini en kötü, sapık ve uğursuz yollara sevkeder.

Haddi zatında tevhid ilk varlıkları esnasında beşerle, beşerin Yaradanı arasındaki bir anlaşmanın ve ahdin icabıdır. Şayet İnsanlara peygamberler gönderilmemiş olsa bile, bu peygamberler hatırlatma ve korkutma hareketini yapmamış olsalar dahi insanoglunun bünyesinde mevcut olan bu ahdî bozmak hususunda dayanacağı hiç bir hüccet yoktur. Ne var ki rahmeti İlâhî insanları yalnız fıtratları ile baş başa bırakmamak istemiş ve onun için peygamberlerini göndermiştir. Zira insan fıtratı gün olur sapıtabilir. İnsanları akılları ile de başbaşa bırakmamıştır. Çünkü akıl da yanılabilir. Bunun için peygamberlerden sonra insanların Allah nezdinde bir hücceti olmaması için Hak Teâlâ korkutucu ve müjdeleyici peygamberler göndermeyi murad etmiştir.

Âyeti kerîmenin bu bahislerde sunmaya çalıştığı tevhid dâvası hususunda âyetin seyri bu zaviyeden hareket ederek bu büyük kaziyye ile ilgili muhtelif çizgiler üzerinde duruyor. Bu çizgilerden birisi bazı rivâyetlerin İsrailoğullarımn tarihinde vuku bulduğunu belirttikleri bir durumu hikâye ederek anlatmaktadır. Şu kadar var ki tercihe şayan olan kanaata göre burada zikri geçen nu-müne zaman ve mekân sınırları ile mahdud değildir. Sadece ruhlarda ve beşer tarihinde pekçok kere tekrarlanan bir haleti tasvir etmektedir. İnsanlara ne kadar ilimden bir nasib verilirse bu ilmin kendilerini hakka götürmeleri gerekir tabi olarak. Ama insanoğlu kendisine verilen ilimden uzaklaşır ve ondan faydalanma yollarına baş vurmazsa sapıklığa dalar ve hiç bilgiden nasip almamış gibi dalâlet yolunda yürür. Hatta karanlık yollarda aydınlık birer çerağ ( ışık) ) vazifesini gören bu ilim îman zevkinden mahrum olunca sahibini en kötü, sapık ve uğursuz yollara sevkeder.

Bu çizgilerden bir diğeri de inhiraf eden fıtratların tevhid yolundan çıkıp şirk bataklığına adım adım dalmasını tasvir eden bir hâletin hikâye edilişidir. Bu, beşer cinsinden bir çiftin hareketlerinde belirmektedir. Bu iki kişi kendiler için verilmiş olan ceninden hayır ümid etmektedirler. Ve fıtratları itibariyle Allah’a yönelerek and içmektedirler ki şayet kendilerine salih bir evlât verirse şüphesiz şükredenlerden olacaklardır. Ama sonra kalpleri kayıyor Allar duâlarını kabul ettikten sonra bir de bakıyorsunuz ki o iki kişi kendilerine verilen nimetten dolayı Allah’a şirk koşmaya başlıyorlar. ı


Bu çizgilerden üçüncüsü de'beşerin öz yapısında mevcut olan fıtrî alıcı cihazların atalete uğramasını tasvir etmektedir. Neticede insanı insanlıktan aşağı derekelere düşürerek hayvanlar mertebesine indiren ve cehennemin yakıtı olmaya müstahak kılan dalâlete kadar götüren fıtrî ataleti. Bu  duruma düşmüş olan insanların kalpleri vardır ama onunla birşey anlamazlar. Gözleri de vardır, olmasına ya, görmezler hiç bir şeyi... Kulakları hiçbir hakikatı işitmez. Ve bunun neticesinde dönüşü olmayan, kurtuluş imkanı bulunmayan dalâlet çukuru gelir...

Bir başka çizgi de bu muattal cihazları harekete geçirmek, dil şünce ve anlayış için uyarmak konusundaki işaretleri ihtiva etmektedir. Atalete uğramış olan cihazları uyardıktan sonra göklerin ve yerin mülküne doğru çevirmek, Allah’ın yarattığı mahlüknla atfetmek, gerisinde ölümün gizli olduğu gizli ecelle tomara p '.İrmek, bu mübarek Rasulün hidayete davet etmesine rağmen km ji tundaki sapıkların onu delilikle itham etmeleri hali üzerinde nazarları çekmek konusundadır. Bir başka çizgi de onların sahte ilâh hırının çevresindeki münakaşayı anlatmaktadır. Onların İddia H tikleri ilâhlar üluhiyetin özelliklerini bir kenara bırakalım, hava Ü özelliklerden bile mahrumdurlar...

Ve bütün bunlardan sonra Rasulullah’a gelen teveilıatla 1« m onlara, hem de onlarm ilâhlarına meydan okuması, kesin ıpkıhle hem onlardan, hem de mabutlarından ayrıldığını ilân etmesi \ ■ l>■> > ha dost bulunmayan «kitabı indiren ve salihleri dost edim n ■ c ■ çek dosta iltica etmesi hususundadır.

Geçen dersin sonunda yer alan İsrailoğullarmın kışı a a M ıl Veûlû’nın üzerlerine dikilmiş olan dağın gölgesinde nnhudım aldı ğı misak sahnesi yer alıyordu. Bu yeni bahiste aynı onu 1/1« v< " I* Allnh’ü Teâlâ’nm insan fıtratından aldığı en büyük mlsıtkı lılı ka zlyye halinde arzederek başlıyor. Ne var ki bu arzeddeıı ınım/ma ııııı azameti ve parlaklığı yanında İsrailoğullarmın ü/.eı lıı«’ dikil iniş olan dağ sahnesi çok basit ve önemsiz kalıyor :

TEVHİD FITRATI

172 - 172 — Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu Çlkarmi|, onlara: «Ben si/.in Rabbiniz değil miyim?» demiş ve bıııııı kendlle «•ini şalıid ini muştu. Onlar da: «Evet, şahidiz» demişlerdi. Bu; oıı hırın kıyamet günü: «Bizim ikrardan haberimiz yoktur» yahni «İn/ den evvel imalarımız, babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar, İn/ İn«'
rtmltl-ll Kur'an, Cl « «' W

1 yorum:

  1. İnsanlara ne kadar ilimden bir nasib verilirse bu ilmin kendilerini hakka götürmeleri gerekir tabi olarak. Ama insanoğlu kendisine verilen ilimden uzaklaşır ve ondan faydalanma yollarına baş vurmazsa sapıklığa dalar ve hiç bilgiden nasip almamış gibi dalâlet yolunda yürür. Hatta karanlık yollarda aydınlık birer çerağ ( ışık) ) vazifesini gören bu ilim îman zevkinden mahrum olunca sahibini en kötü, sapık ve uğursuz yollara sevkeder.
    ***
    http://www.iktibasdergisi.com/allah-ve-gaybin-bilgisi/
    http://www.haberceylanpinar.com/universiteler-derhal-ahira-cevrilmeli.html
    https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=306672796450795&id=100013242319421

    YanıtlaSil