eğlencede, mal kazanmakta ve maddî gelişmede kendi başlarına bırakır. Ne var ki bütün bunlar bir imtihan içindir. Onlar bu rahat ve kolaylıkla şımarıklığa ve edepsizliğe kadar gittikleri zaman, gaflete dalıp hiçbir şeyi umursamadıkları an, her şeyin manasız ve başıboş olarak kendi halinde akıp gittiğini sandıkları, sırada, sıkıntıdan sonra gelen boşluğun hiçbir hikmete ve imtihana mebni olmadığını zannettikleri an, kendilerinden önce atalarının başına gelen akibetlerin kendilerinin başına gelmeyeceğini sanarak, her şeyin bir tedbir ve plân dahilinde cereyan ettiğini düşünmeyip: «Bizden önce atalarımıza da sıkıntı ve bolluk gelmişti dedikleri» zaman... İşte o anda Allah birden yakalayıverir onları... Onlar henüz gafletten uyanmamışken çıka gelir azabı İlâhî... Bolluk ve darlıkla denendiklerini bilmeden... Allah’ın, kullarının işini idare etmesindeki hikmeti kavramadan, gafil ve şımarık kimseler, dokunan İlâhî gazaptan sakınmadan, hayvanlar gibi yaşamaya dalıp hatta onlardan daha aşağılık bir hayata girdikleri sırada ansızın gelir azabı İlâhî... Halbuki onlar Allah’a inansalar ve ondan sakınmış olsalardı şüphesiz ki durum değişecekti. Üzerlerine bereket yağacak, gökten ve yerden rızkı İlâhî boşanacaktı. Hak Teâlâ onlara mübarek nimetlerini İhsan edecek ve hayatları boyu huzura kavuşacaklardı. Neticede de ne azaba düçar olacaklar, ne de felâkete müstahak olacaklardı...
Sonra Hak Teâlâ yeryüzünün sakinlerini müteakiben oralara varis olanları bu durumdan sakındırıyor. Gaflete düşmekten ve gurura kapılmaktan korkutuyor. Her zaman uyanık bulunmaya ve takvaya çağırıyor. Kendilerinden önce geçmiş olup da yeryüzüne varis olanların acı akibetlerinden ibretler almaya çağırıyor. Onları da bekleyen, Allah’ın değişmez kanunlarıdır. Ve işte bu kanunlara göre şekil alır beşer tarihî çağlar boyunca... En sonunda bu kısım Rasulullah’a tevcih edilen bir hitapla nihayete eriyor: «İşte biz o memleketlerin bazı haberlerini sana naklediyoruz. Peygamberleri, onlara en açık burhanları getirip göstermişler, fakat onlar evvelce yalan saydıklarına (yine) inanmamışlardı. Zaten Allah’da kâfirlerin kalplerini böylece mühürler»... Sırf Allah’ın bu konudaki kanunlarını açıklamak ve bu belde sakinlerinin gerçek durumunu anlatmak için açıklıyoruz sana bunları... Ne var ki: «Onların çoğun- . da ahde vefa görmedik. Onların çoğunu fâsık, mütecaviz bulduk»,..
İşte bu Resul ve işte geçmiş risalet müesseselerinin hepsinin hasılatına varis olan bu Resulün ümmeti ancak o haberlerden ve dcrsleı -den faydalanıp ibret alabilirler...
94 — Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse, ora halkını yalvarıp yakarmaya sevk için sıkıntıya, felâkete uğrattık.
95 — Sonra bu sıkıntıyı iyiliğe çevirdik. Öyle ki, çoğalıp: «/a ten bizim babalarımızda darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşla» •' » dediler. Bu yüzden onları, haberlerini almadan, ansızın yakalıiviverdik.
96 — Eğer o memleketlerin halkı îman etmiş ve bize kıırşı u'‘b inekten sakınmış olsalardı, onlara gökten, yerden berekelleı yafi dirildik; fakat onlar (Hakkı) inkâr ettiler, biz de onlara, yapıp kazandıklarının cezasını verdik.
Burada Kur’an-ı Kerîm sadece bir hadiseyi anlatmıyoı Aksini bir kanunu beyan ediyor. Bir milletin tarihinden suhneli'i suıımıi« yor. İlâhî kaderin hareket tarzını açıklıyor. Ve işte bu ıııılal undan meydanda hadiselerin cereyanını sağlayan bir takım değişini'/ ka« nunların bulunduğu, hadiselerin bu kanunlara güre seyrini »levan» ettirdiği ve yeryüzündeki beşer tarihinin buna göre harekelini "Ilı'* dürdüğü ortaya çıkıyor. Haddi zatında risalet müessese ,İnin de bil tün ululuğuna rağmen bu değişmez kanunların tahakkukuna • l" p olan amillerden birisi olduğu, meselelerin başıboş seyrelmedınl m» günümüzdeki bir takım allahsızların iddia ettikleri gibi v ' " im de insanın kendi başına buyruk olmadığını, kâimdin meydana ge len her şeyin önceden plânlanmış bir tedbire göre vuku bulduğunu, hiı hikmete mebni olarak ve bir hedefe yönelerek cereyan elliğini belirliyor. Bütün bunların sonunda engin İlâhî iradeye uygun ola rak cereyan eden İlâhî kanunlar vardı. Bu kanunları koruyan ve unları uygulayan İlâhî iradedir. Ve geçmişte de aynı şeyim vuku bulmuştur.
Kııgin İlâhî iradeye uygun ve cereyan eden İlâhî kanunlara mu vafık olarak gelişmiş olan hadiseler meyanında o eski beldeki lu başına gelen şeylerle bulunmaktadır. Nitekim âyeti kerîmenin -e\ il onların başına gelen hadiseleri açıklamakta, bize unlutmakladu Diğer milletlerin de başına gelecekler aynı kanunlara uygun <>l.ı ı ak cereyan edecektir.
Andolsun ki Biz İsrâîloğulları’nı o horlayıcı azaptan, Firavun’dan kurtardık. Düşünüp ibret alan yok mu?
YanıtlaSilMahşer yerinde hesap yapıldıktan sonra herkes mevkisine göre tayin olacaktır.
cennetliğim.Şeytan bile saptıramaz.Bu sözü her Müslümanın söylemesi lazım
https://t.co/UcUtU3LhGi
Allah’ın indirdiğine uyun” dendiği vakit, “Aksine biz, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız” dediler. Ataları bir şeye akıl erdirmez doğru yolu bulmaz idiyseler de mi?170
YanıtlaSilAtalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter”104
https://t.co/Snv6t9IVLM