ve celâl sahibi olan Allah’ın bunları işitmesini ve bilmesini öğrenmek şüphesiz ki en büyük teminattır. Cahilleri Allah yoluna davet ederken Allah’ü Teâlâ’nın bu cahillerin cehaletini ve beyinsizliğini bildiğini öğrendikten ve duyduğunu farkettikten sonra daha ne gerekir insan nefsine?
Bundan sonra Kur’an-ı Kerîm’in akışı dâva adamının ruhunda rıza ve kabul duygusunu geliştirmek, kızgınlık anında şeytanın hareketlerini ters yüz ederek onu kapı dışarı atmak için Allah’ı zikretmenin gerektiğini ifade ederek bir başka metod kullanıyor :
«Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler...»
Gerçekten de bu kısacık âyeti kerîme insanları hayretten hayrete düşüren duyguları açıklamakta, son derece derin gerçekleri dile getirmektedir. Kur’an-ı Kerîm’in ifade gücü bütün bu üstünlükleri fevkalâde güzel ve muciz ifadeleri içerisinde toplamaktadır... Ayeti celîlenin : «Ve hemen gerçeği görürler» ifadesi ile son bulmuş olması da âyetin muhtevasına son derece büyük manalar eklemektedir. Onu karşılayacak lâfızlar bulmak güçtür. Şeytanın dokunmasının insanı körleştirdiğini, duygularını yok ettiğini ve gözünü kapadığını belirtiyor... Fakat Allah korkusunu, O’nun murakabesini, haşyetini, gazabını ve ikabını hissetmek ise... Gönülleri Allah’a bağlayan, gafletten uyararak hidayet yolunu sağlayan o engin bağ... İşte muttakilere bunlar hatırlatılıyor... Şayet Allah’tan korkanlar bunu hatırlarlarsa görüş ufukları açılır, gözlerinin önüne çekilmiş olan perdeler kalkar. «Ve hemen gerçeği görürler»... Şüphesiz ki şeytanın dokunuşu kör eder kişiyi. Allah’ı anmaksa birden gözleri açar. Şeytanın dokunuşu karanlığın ifadelidir, Allah’a yönelmek ise aydınlıktır... Şeytanın temasını ancak takvâ duygusu silip aydınlatabilir. Şu halde Allah’dan korkanlar için şeytanın hâkimiyeti nasıl söz konusu olabilir?...
KUR AN VE CAHİLİYYET
Allah’dan korkanların durumu bu olunca :
«Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler»...
Bu emir Allah’ın cahillerden sakınılmasını belirten emriyle bu
cahillerin ötesinde onları cehalete, alıştıkları budalalığa ve beyinsizliğe sevkeden sebeblerin bulunduğunu açıklayan emri anısında bir mutarize cümlesi olarak gelmişti. Neticede âyeti kerîme t ek nıı seyrine dönüyor ve cahillerden söz etmeye başlıyor :
202 — Oysa, kardeşleri olan kâfirleri azgınlığa sürüklerler ve bundan hiç geri durmazlar...
203 — Onlara bir âyet getirmediğin zaman : «Sen bir tane
yapsaydın ya» derler. De ki: «Ben ancak Rabbim tarafından bana vahyolunana uyarım. Bu Kitab, îman edecek bir kavm için Rabbiniz tarafından basiretleri açacak deliller, hidayet ve rahmettir»
Onları azgınlığa sürükleyen kardeşlerine gelince bunlar cinlerden şeytanlardır. Bu arada insanlardan şeytanlar da olabilirler. Bunlar onların dalâletlerini artırıyor hiç peşlerini bırakmadan, meyus olmadan ve durmadan onları sapıklığa götürüyorlardı.işte bunun için de ahmaklaşıyor, cahilleşiyor. Ve gittikleri yolda devam ediyorlardı.
Müşriklerden bir kısmı Resulullah (S.A.V.) dan harika talep etmekten geri durmuyorlardı. İşte burada âyeti kerîmenin sevri onların risalet gerçeği ve Resullerin tabiatı konusundaki cehaletlerine delâlet eden bazı sözlerini hikâye ediyor :
«Onlara bir âyet getirmediğin zaman : “Sen bir tane yapsaydın ya” derler»...
Yani, sen Rabbına İsrar etseydin de, bir Ayet indirseydi va derler... Veya sen de bir peygamber değil misin? Kendin bir Ayet yapsaydın ya derler... Gerçekten de onlar Resullerin tabiatını ve vazifesini anlamıyorlardı. Bunu anlamadıkları gibi bir peygamberin Rabbi ile olan edep tavrını da bilmiyorlardı. Peygamber Rabbinin verdiği şeyleri alır ve Rabbının huzurunda kendisi bir şey açıklamaz, birşey istemez. Ayrıca kendiliğinden birşey de getirmez. Sadece Allah emreder, O da açıklar :
«De ki : “Ben ancak bana vahyolunana uyarım”»...
Ben kendiliğimden birşey icat etmem, birşey ortaya çıkarmam Rabbımın bana vahyettiğinden başka hiçbir şey gelmez elimden Ve ben sadece Rabbımın bana emrettiklerini getiririm. Cahiliyet devrinde Arapların gözüne ilişen peygamber deyince gaypdan haber veren sahte şekillerdi. Hem onlar ne risaletin mahiyeti ile ilgili, ne de peygamberlerin tabiatı ile alâkalı hiç bir bilgi ve görgüye sahip değillerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder