Şuayb onların karşısında susamazdı. Dine davet etmek durumunda olanlar için bâtıl ile savaş farz idi. Zira bâtılı kucaklayanlardan kaçınmak fayda vermezdi. Bâtıla inananlar, onları rahat bırkmazlardı. Kendi dinlerine döndürünceye kadar onları takip ederlerdi. Halbuki onları Allah kurtarmıştı. Evet onlar kalplerinden sadece bâtılı söktükleri ve yalnız Allah’a ibadete yanaştıkları andan itibaren Allah onları kurtarmıştı. Kurtuluştan sonra yeniden bâtıla dönemezlerdi. Çaresiz savaşacaklar ve savaş şartlarına dayanacaklardı. İnançlar kesinlikle ayrıldıktan sonra İlâhî hüküm tecelli edecekti. Bunu bekliyeceklerdi. Ve peygamberleri Ş u a y b ’le birlikte «Biz yalnız Allah’a güvendik. Rabbimiz, bizimle milletimiz arasında hak ile sen hüküm ver. Sen hükmedenlerin en hayırlısısm» diyeceklerdi. Ve bundan sonra tarih boyunca görülegelen İlâhî kanun tecelli edecek bâtıl ehli miadını dolduracaktı.
Kur’an kıssalarına giden yola işaret taşlarını böylece koymakla yetinerek âyetleri daha geniş bir şekilde arzetmeye çalışalım.
♦
**
Peygamberlerin öncülük yaptığı iman kafilesi, kâinattaki îman mevzuunun en önünde yer alır.
«Rabbınız gökleri vc yeri altı gündc yaratan ve sonra arşından herşeye bükmeden, gündüzü — mütemadiyen takip eden— gece ile bürüyen, güneşi, ayı, yıldızları, hepsini emrine baş eğdirerek var
eden Allah’tır. Bilin ki, yaratma da, emir de O’nun hakkıdır. Âlemlerin Rabbı olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir...»
Yerleri gökleri yaratan, arşından her şeye hükmeden, geceyi durmadan gündüzün peşinden koşturan, güneşi, ayı, yıldızları emrine amâde kılan, yokları vareden ve mahlûkatı emrine ram eden Allah’ın dinine sarılmaya çağırmıştı bütün peygamberler. Evet, şeytan hakkın yoluna çıkıp bu yolu takip edenlere yanlış istikamet veredursun, insanları şirk noktasında birleşerek çeşitli şekil ve surette tezahür eden «cahiliyete» sevk ededursun; peygamberler, Kur’an’da kudreti belirtilen Allah’ın (C.C.) dinine çağırıyorlardı.
Rabbına tamamen teslim olup emirlerine amâde olarak haraket etmekte olan kâinatın kusursuz kulluğu ile, insanoğlunun kulluk mevzuunda içinde yaşadığı kâinata uymaya çağrılması arasında bir irtibat kurulmuş ve Kur’an’ın kendine has üslubuyla bu irtibat sık sık tekrarlanmıştır. Zira uçsuz bucaksız âlemlerin katıldığı bir hakikatın tanıtılması, beşer kalbini titretmeye yetecek ve onu hulus ile yapılan ibadet dairesinin içine girmeye teşvik edecek, bütün mahlûkat ibadet ederken kendisinin tek başına kalmasını hoş görmeyecektir.
Yüce peygamberler, beşeriyete fevkalâde bir çağrıda bulunmuyorlar. Varlıklar âleminin vicdanında temerküz eden gerçeğe ve bu Alemin rahatlıkla yerine getirdiği aslî göreve çağırıyorlar. Esasen bu gerçek beşer yaratılışında da mevcut olan ve billurlaşan gerceğin ta kendisidir. Yeter ki, onu şehevî duyguları sapıtmamış ve şeytan aslî görevinden uzaklaştırmamış olsun.
Kur’an’daki kıssaların okuduğumuz şekilde birbirini lııklp • l meşinden edindiğimiz faydaların bazıları bunlardır.
*
* *
ALLAH ELÇİSİ NÛH
50 — And olsun ki N û h ’u milletine gönderdik «ey mille lim, Allah’a kulluk edin, O’ndan başka tanrınız yoktur. Doğrusu si /in için büyük günün azabından korkuyorum» dedi.
1*0 — Milletinin ileri gelenleri: «Biz senin apaçık sapıklıkta <>l dıığıuııı görüyoruz» dediler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder